Depozito, günlük hayatta özellikle kira ilişkilerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir terimdir. Ancak sadece kiracılıkta değil, araç kiralamadan otel rezervasyonlarına, abonelik sistemlerinden ticari anlaşmalara kadar geniş bir yelpazede kullanılır. Peki, depozito nedir ve neden bu kadar önemlidir?
En yalın hâliyle depozito; bir mal veya hizmetin kullanımına başlamadan önce, oluşabilecek zarar, eksiklik ya da sorumlulukların teminatı olarak verilen güvence bedelidir. Kiracılık ilişkilerinde ise bu bedel, kiracının taşınmazda zarar oluşturması ya da kira borcunu ödememesi durumunda ev sahibi tarafından kullanılmak üzere alınır.
Depozito, Türk Borçlar Kanunu kapsamında “teminat” niteliğinde değerlendirilir. Kira sözleşmeleri için geçerli olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 342. maddesi, konut ve çatılı işyeri kiralarında alınabilecek depozito miktarını “üç aylık kira bedelini geçmeyecek şekilde” sınırlar.
Yani yasal olarak ev sahibi, kiracıdan en fazla 3 aylık kira bedeline kadar depozito alabilir. Bu teminat, sadece gerçek zararlar için kullanılabilir; keyfi sebeplerle tutulması yasal değildir.
Kira ilanlarında sıkça karşılaştığımız bir ifade olan "1 kira 1 depozito", evin kiralanması için önden ödenecek toplam bedelin bir aylık kira + bir aylık kira tutarında depozito olacağı anlamına gelir. Örneğin:
Aylık kira: 10.000 TL
Ödeme esnasında istenen: 10.000 TL kira + 10.000 TL depozito = 20.000 TL
Ev sahibinin talep ettiği depozito, bu örnekte taşınmazı teslim ederken hasar olup olmadığının garantisi olarak alınır.
Bu önemli bir tartışma konusudur. Kural olarak, depozito kiraya sayılmaz. Depozito, yalnızca sözleşme sonlandığında ve taşınmazda herhangi bir zarar ya da borç kalmadığında iade edilir. Ancak bazı özel durumlarda taraflar anlaşırsa depozito, son ayın kirası olarak mahsup edilebilir.
Ancak bu işlem yalnızca taraflar arasında açık bir mutabakat varsa yapılmalıdır. Aksi hâlde ev sahibi depozitoyu zarar teminatı olarak saklama hakkına sahiptir.
Kiracı, taşınmazı sözleşmede belirtilen koşullara uygun şekilde teslim ettiğinde, depozitoyu eksiksiz alma hakkına sahiptir. İşte dikkat edilmesi gerekenler:
Evin durumu kontrol edilmeli: Boya, dolap, tesisat gibi unsurlar ilk teslim hâlinde olmalı.
Ödenmemiş fatura olmamalı: Su, elektrik, doğalgaz gibi hizmetlerin borcu kalmamalı.
Kira borcu kalmamış olmalı: Tüm kira ödemeleri yapılmış olmalı.
Ev sahibi bu şartlarda depozitoyu geciktirmeden iade etmek zorundadır. İade süresi için kanunda belirli bir tarih olmamakla birlikte, makul süre içinde geri ödeme beklenir.
Eğer kiracı yükümlülüklerini yerine getirmişse, verilen depozito geri alınır. Bu bir hak değil, bir zorunluluktur. Ev sahibi, keyfi olarak “ben iade etmiyorum” deme hakkına sahip değildir. Bu durumda hukuki yollar açıktır ve icra takibi ya da dava yoluyla geri alınabilir.
Sıklıkla sorulan bir başka soru da budur: Verilen depozito çıkarken ne kadar alınır? Bu sorunun yanıtı şarta bağlıdır:
Zarar yoksa: Tüm depozito iade edilir.
Zarar varsa: Zararın bedeli depozitodan düşülür, kalanı ödenir.
Ancak ev sahibi, zarar tespiti konusunda keyfi davranamaz. Maddi kayıplar belgelenmelidir. Örneğin; kırılan camın fatura tutarı, boyanın maliyeti gibi unsurlar açıkça sunulmalıdır.
Önemli bir tartışma noktası da budur: Kira depozito iadesi güncel kira ile mi olur yoksa ilk kira bedeli ile mi?
Depozito iadesi, ödendiği tutar üzerinden yapılır. Yani kiracı eve ilk taşındığında 5.000 TL depozito verdiyse, 2 yıl sonra çıksa bile iade edilecek miktar yine 5.000 TL’dir. Enflasyon farkı, kira artışı ya da TÜFE’ye göre fark istenemez.
Depozito iadesi için basit bir hesaplama yöntemi izlenebilir:
Verilen depozito miktarı belirlenir.
Evin çıkıştaki durumu tespit edilir.
Varsa zarar kalemleri netleştirilir (belgelerle).
Zararlar düşülerek kalan miktar kiracıya ödenir.
Verilen depozito: 8.000 TL
Boya masrafı: 2.000 TL (fatura mevcut)
Geri ödeme: 6.000 TL
Eğer zarar kalemi yoksa, tüm bedel aynen iade edilir.
Yargıtay içtihatlarına göre, kiraya verenin depozitoyu iade etmeme hakkı ancak gerçek zararın varlığına bağlıdır. Keyfi sebeplerle depozito tutma girişimi, kötü niyetli davranış olarak kabul edilir. Bazı emsal kararlar:
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 2019/2113 E. 2020/452 K.: Kiracı sorunsuz şekilde evi teslim etmişse, depozitonun iadesi zorunludur.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/1491 E. 2021/3142 K.: Zarara ilişkin somut belge sunulmadan yapılan kesintiler geçersizdir.
Bu kararlar, kiracının haklarını koruyan önemli referanslardır.
Ayten Hanım, 3 yıl önce bir daire kiralamıştır. Evden çıkarken kiralar eksiksiz ödenmiş, temizlik yapılmış, tesisat kontrol ettirilmiştir. Ancak ev sahibi, "Ben evi yeniden boyatacağım, onun için depozitoyu vermem" der. Ayten Hanım, elinde kira makbuzları ve çıkışta çektiği fotoğraflarla tüketici hakem heyetine başvurur. Heyet, boyanın kullanım süresince doğal olarak eskiyebileceğine karar verir ve depozitonun iadesine hükmeder.
Öncelikle yazılı olarak ev sahibinden iade talep edilmeli. Eğer sonuç alınamazsa, tüketici hakem heyeti veya sulh hukuk mahkemesine başvurulabilir.
Hayır. Sadece belgeyle kanıtlanmış zararlar için kesinti yapılabilir. Aksi takdirde yasal haklar doğar.
Ancak ev sahibi onay verirse. Aksi hâlde bu durum temerrüt sayılır ve hukuki sürece neden olabilir.
Borçlar Kanunu'na göre, konut kiralarında depozito banka hesabına yatırılmalı ve vadeli hesapta değerlendirilmeli. Faiziyle birlikte kiracıya iade edilir.
Depozito, kiracının ev sahibine borç verdiği bir meblağ değil; sözleşmeye dayalı bir teminat bedelidir. Bu nedenle, şartlar sağlandığında geri alınması kiracının tartışılmaz hakkıdır. Her iki tarafın da bilinçli davranması, hem hukuki süreçleri hem de insan ilişkilerini daha sağlıklı bir zemine taşır.
İlgili diğer içerikler
Ecrimisil, bir taşınmazın sahibinden izinsiz olarak kullanılması durumunda ödenen tazminattır. Türk hukuk sistemine göre ecrimisil, haksız fiil niteliği taşır ve işgal edilen alan için gerçekleşen kullanım bedeli kadar bir üret talep edilir. Genellikle hazine arazilerinin izinsiz kullanımında karşılaşılan bu durum, kamuya ait malların korunması amacını taşır. Bu uygulama, taşınmaz malın sahibine bir zarara uğraması gerekmeksizin, sırf kullanım hakkının ihlali sebebiyle gündeme gelir. Yani "ben bir zarara uğramadım" savunması ecrimisil talebini ortadan kaldırmaz.
Feragat, bir haktan, talepten ya da kazançtan gönüllü olarak vazgeçme anlamına gelen bir kavramdır. Hem gündelik Türkçede hem de hukuk dilinde sıklıkla kullanılan bu terim, özellikle davalardan, mirastan ya da alacaklardan vazgeçme gibi durumları ifade eder. “Feragat ne demek?” sorusuna verilecek cevap; bağlama göre farklılaşsa da özü itibariyle, kişinin kendi hakkından isteyerek ve bilinçli olarak vazgeçmesi şeklindedir.
Takipsizlik kararı, diğer adıyla Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK), savcılık makamının yaptığı soruşturma sonucunda bir suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunmaması durumunda, kamu davası açılmasına gerek olmadığına karar vermesidir. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesinde düzenlenmiş olan bu karar, şikâyet ya da ihbar üzerine başlatılan soruşturmaların bir kısmının mahkemeye intikal etmeden sonuçlanması anlamına gelir. Bu yönüyle takipsizlik kararı, hem adil yargılama sürecinin bir parçası hem de bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan bir tedbirdir.
Hayatın pek çok alanında karşımıza çıkan tasfiye, bir süreci sonlandırmak, düzenlemek veya temizlemek anlamı taşır. Peki tasfiye ne demek tam olarak? Tasfiye, bir varlık, işletme, borç ya da ilişkinin düzenli şekilde sonlandırılması, ortadan kaldırılması veya paylaşılması sürecine verilen isimdir. İster bireysel hayatımızda, ister hukukta, ister ticarette olsun; tasfiye süreci, mevcut durumu temizleyerek yeni bir başlangıca imkân tanır.
Hukuk sistemimizde önemli bir yere sahip olan tekerrür, ceza adaletinin caydırıcılık ve toplumsal düzeni koruma ilkeleri doğrultusunda düzenlenmiş bir müessesedir. Peki tekerrür nedir? Tekerrür, daha önce işlediği suçtan mahkum olan bir kişinin, hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suç işlemesi hâlinde, hakkında daha ağır infaz hükümlerinin uygulanmasını ifade eder.
Popüler içerikler
“Aleyhine” kelimesi, Türkçede genellikle bir kişinin, kurumun veya görüşün zararına, karşısına veya çıkarlarına ters olacak şekilde gelişen durumları ifade etmek için kullanılır. Bu kelime bir zıtlık, karşıtlık ya da olumsuz sonuç bildirir. Anlam bakımından "aleyhinde" kelimesiyle eşanlamlıdır ve özellikle hukuki, toplumsal ve gündelik dilde yaygın bir şekilde yer bulur.
Apostil, bir belgenin yurt dışında da geçerli olabilmesi için yapılan resmi onay işlemidir. Bu işlem, 5 Ekim 1961 tarihinde Lahey Konferansı tarafından hazırlanan "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi" (kısaca Lahey Apostil Konvansiyonu) çerçevesinde yürütülmektedir. Apostil, ilgili ülkenin yetkili kurumu tarafından verilen ve belgenin gerçekliğini, imzanın doğruluğunu ve mührün geçerliliğini onaylayan bir tasdik şerhidir. Bu sayede belge, başka bir ülkenin resmî makamları tarafından da geçerli kabul edilir.
Bürokrasi, kelime anlamı olarak "büro" (ofis) ve "krasi" (yönetim) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve en genel anlamıyla bir devletin veya büyük bir organizasyonun idari yapısını ifade eder. Bu yapı, işlerin belirli kurallar, hiyerarşik düzenlemeler ve yazılı belgeler aracılığıyla yürütülmesini sağlar. Bürokrasi, kamu kurumları başta olmak üzere, büyük ölçekli özel şirketlerden üniversitelere kadar geniş bir alanda karşımıza çıkar. Amaç; düzen, verimlilik, eşitlik ve hesap verebilirlik sağlamak olsa da, aşırıya kaçtığında hantallık, kırtasiyecilik ve halkla arasına mesafe koyma gibi sorunlara da yol açabilir.
Her ülke, sınırları içinde kimlerin kalıp kimlerin kalamayacağına kendi yasaları çerçevesinde karar verir. Bu çerçevede verilen en net kararlardan biri de, “deport” yani sınır dışı etme işlemidir. Deport, bir yabancı uyruklu kişinin ülke topraklarını terk etmesi gerektiğini ifade eder. Bu karar, genellikle kamu düzenini tehdit eden, vize ya da oturum süresini ihlal eden veya yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan kişilere karşı uygulanır. Türkiye’de bu sürece dair düzenlemeler, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile belirlenmiştir. Her ne kadar hukuki bir terim gibi görünse de deport kararı, çoğu zaman bir insanın yaşantısını kökten değiştiren bir karardır. Gidilmek istenmeyen bir ülkeye dönüş, kurulmuş bir yaşamın yarıda kesilmesi veya yalnızca yabancı olmakla suçlanmak gibi ağır sonuçları olabilir. Her sınır dışı kararı aynı gerekçeye dayanmaz. Kimisi bir oturum izni yenilemeyi unuttuğu için, kimisi kamu düzenini tehdit ettiği öne sürülerek, kimisi ise belge eksikliği nedeniyle bu sürece dahil olur. Ancak ortak nokta şudur: Deport kararı, idarenin yabancı kişiye artık bu topraklarda kalamayacağını resmi olarak bildirmesidir.
Her mahkeme kararının ardında bir neden, her hükmün arkasında bir gerekçe olmalıdır. Gerekçeli karar, yargı mercilerinin sadece “neye hükmettiğini” değil, “neden öyle hükmettiğini” açıklama zorunluluğudur. Bu, hukukun soyut dili içinde somut bir güvencedir. Gerekçeli karar; taraflara, kararı anlamaları ve gerektiğinde itiraz edebilmeleri için açık bir çerçeve sunar. Yalnızca hükmü bildiren değil, hükme giden yolu da açıklayan bir metindir.
İbraz kelimesi, Türkçede özellikle hukuk, ticaret ve resmi işlemlerle ilgili alanlarda sıkça karşılaşılan terimlerden biridir. Kelime kökeni Arapça “ibrâz” fiiline dayanır ve temel anlamı “göstermek, ortaya koymak, sunmak” şeklindedir. Ancak ibraz kelimesi, bağlama göre daha teknik bir anlam kazanır. Bir belgeyi, evrakı ya da delili resmi makam, kurum veya kişilere sunma eylemi olarak tanımlanır. Özellikle hukuki süreçlerde, banka işlemlerinde, resmi yazışmalarda ve noter işlemlerinde ibraz kavramı çok önemli bir yere sahiptir.
İntifa hakkı, bir malın mülkiyetine sahip olmadan o maldan tam olarak yararlanma yetkisini ifade eden, Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanmış sınırlı ayni haklardan biridir. Sahip olunan intifa hakkı sayesinde kişi, taşınmaz ya da taşınır bir maldan gelir elde etme, onu kullanma ve ondan faydalanma hakkına sahip olur. Ancak bu hak, malın asıl sahibi üzerinde tasarruf yetkisi tanımaz. Bu nedenle intifa hakkı, mülkiyet hakkı gibi geniş bir yetki alanına sahip değildir ama maldan ekonomik ve fiili olarak faydalanmak için yeterlidir. Bu yazıda, intifa hakkının hukuki altyapısı, türleri, süresi, uygulama alanları, diğer ayni haklarla farkı ve toplumda yanlış bilinen yönleri detaylı ve çok katmanlı biçimde ele alınacaktır.