Glikolik asit, son yıllarda cilt bakım dünyasında en çok konuşulan içeriklerden biri haline geldi. Kimyasal peeling ürünlerinden yaşlanma karşıtı kremlere kadar birçok kozmetik formülde karşımıza çıkan bu madde, aslında bilimsel temellere dayalı, etkili ve güçlü bir asittir.
AHA (Alfa Hidroksi Asit) grubunun en bilinen üyelerinden olan glikolik asit, şeker kamışından elde edilen doğal bir asittir ve moleküler yapısı oldukça küçüktür. Bu küçük yapı, cildin en üst tabakasına kolayca nüfuz etmesini sağlar ve bu özelliği sayesinde cilt üzerinde oldukça etkili sonuçlar doğurur.
Glikolik asidin temel işlevi, cildin ölü hücrelerden arındırılmasına yardımcı olmaktır. Aynı zamanda cilt dokusunun yenilenmesini hızlandırır, ince çizgilerin görünümünü azaltır ve leke görünümünü hafifletir. Ancak etkili olduğu kadar dikkatli kullanılmadığında tahrişe de yol açabilecek bir içerik olduğundan, kullanım şekli, sıklığı ve üründeki oranı da büyük önem taşır.
Glikolik asit, formül olarak C₂H₄O₃ yapısına sahiptir. Şeker kamışı, pancar veya bazı meyvelerden elde edilebilen bu asit, AHA grubundaki en küçük moleküle sahiptir.
Bu küçük molekül yapısı sayesinde, cilt yüzeyinden kolayca geçerek epidermisin alt katmanlarına ulaşabilir ve burada cilt yenilenmesini tetikleyebilir.
Bu özellik glikolik asidi, sadece yüzeysel bir temizleyici değil, aynı zamanda hücre yenileyici bir aktif madde haline getirir. Bu nedenle dermatologlar tarafından özellikle leke, sivilce izi, mat cilt görünümü ve ince çizgiler için tercih edilen içeriklerin başında gelir.
Cilt yüzeyindeki ölü hücrelerin birikmesi, zamanla donuk ve cansız bir görünüm oluşturur. Glikolik asit, bu ölü hücreleri nazikçe çözer ve cildin altındaki sağlıklı katmanları ortaya çıkarır. Bunun sonucunda cilt daha aydınlık, pürüzsüz ve canlı görünür.
Cilt tonunu eşitler
Gözenekleri arındırır ve küçültür
Akne ve sivilce izlerinin görünümünü azaltır
Güneş lekeleri ve yaşlılık lekelerine karşı etkilidir
İnce kırışıklıkların görünümünü hafifletir
Cildin nem tutma kapasitesini artırır
Tüm bu etkiler, düzenli ve kontrollü kullanımda gözle görülür hale gelir. Ancak her cilt tipi farklı tepki verebilir, bu nedenle kullanım dozu ve süresi kişiye göre ayarlanmalıdır.
Glikolik asit, günümüzde birçok cilt bakım ürününde aktif bileşen olarak yer almaktadır. Özellikle peeling etkisi yaratan ürünlerde tercih edilir. Bunun dışında serumlar, tonikler, temizleyiciler ve maskelerde de kullanılır.
Yüz temizleme jelleri
Kimyasal peeling sıvıları
Aydınlatıcı tonikler
Akne karşıtı serumlar
Leke açıcı kremler
Anti-aging gece serumları
Glikolik asit içeren ürünlerde asidin oranı genellikle yüzde 2 ile 10 arasında değişir. Dermatolojik tedavilerde ise bu oran profesyonel uygulamalarda %20–70 seviyelerine kadar çıkabilir.
Glikolik asit, cildinde renk eşitsizliği, matlık, sivilce izleri, ince çizgiler veya gözenek sorunu yaşayan kişiler için uygun bir içeriktir. Ancak hassas ciltlerde kızarıklık ve tahrişe yol açabileceği için dikkatli olunmalıdır.
Cildi hassas olanlar: Düşük oranlı ürünlerle başlanmalı
Akne tedavisi görenler: Doktor onayı olmadan kullanılmamalı
Rosacea veya egzama gibi cilt hastalığı olanlar: Uzak durmalı
Cildinde açık yara, soyulma ya da iltihap olanlar: Kullanımı ertelemeli
Bu nedenle ürün seçimi yapılırken, içerik oranı ve cilt tipi birlikte değerlendirilmelidir. İlk kez kullanacak kişiler haftada 1–2 kez ile başlamalı, cilt tolerans gösteriyorsa sıklık artırılmalıdır.
Glikolik asit içeren ürünler genellikle akşam rutininde tercih edilir. Çünkü bu madde, cildi güneşe karşı daha hassas hale getirir. Gündüz kullanıldığında mutlaka yüksek koruma faktörlü bir güneş kremiyle desteklenmelidir.
Cilt temizlenir
Tonik veya asit içeren serum uygulanır
Ardından nemlendirici sürülür
Gündüz kullanımında güneş kremi ile tamamlanır
Bazı ürünlerde glikolik asit, durulanmayan serum şeklinde uygulanırken, bazıları maskedir ve belirli sürede yıkanmalıdır. Ürünün prospektüsüne göre hareket etmek en doğrusudur.
Evet, glikolik asit her ne kadar etkili bir içerik olsa da bazı yan etkiler gösterebilir. Özellikle ilk kez kullanıldığında ciltte karıncalanma, hafif yanma, kızarıklık ve soyulma görülebilir. Bu etkiler genellikle geçicidir ve düzenli kullanımda azalır.
Ancak şiddetli reaksiyonlar gözlenirse ürün kullanımı bırakılmalı ve bir uzmana danışılmalıdır. Ayrıca glikolik asit kullanımında cilt güneşe karşı daha hassas hale geleceği için mutlaka gündüz saatlerinde SPF 30 ve üzeri koruma sağlayan bir güneş kremi ile desteklenmelidir.
“Cildi inceltir.”
Hayır. Glikolik asit ölü hücreleri arındırır, cildi inceltmez. Tam tersine kalınlaşmış ölü tabakayı azaltarak cildi daha sağlıklı hale getirir.
“Her gün kullanılırsa daha hızlı etki eder.”
Yanlış. Fazla kullanım, cildi tahriş eder. Haftada 2–3 kezden fazla önerilmez.
“Sadece akneli ciltler içindir.”
Hayır. Akne, leke, kırışıklık, matlık gibi birçok sorun için uygundur.
“Ciltte yanma hissi varsa işe yarıyor demektir.”
Bu çok tehlikeli bir düşüncedir. Yanma, tahrişin işaretidir. Ciltte acı hissetmek değil, düzenli kullanımda iyileşme görmek esastır.
Glikolik asit, doğru kullanıldığında cilt görünümünde belirgin fark yaratan güçlü bir aktif bileşendir. Ölü hücreleri temizler, cildi yeniler, ton eşitliği sağlar ve yaşlanma belirtileriyle mücadele eder. Ancak etkili olduğu kadar dikkatli kullanılması gereken bir içeriktir. Cilt tipine uygun ürün seçmek, kullanım sıklığını aşmamak ve güneş koruyucu ile desteklemek bu sürecin olmazsa olmazlarıdır.
Doğru bilgiyle ve bilinçli bir şekilde kullanılan glikolik asit, cildin en iyi halini ortaya çıkarabilir. Ama unutulmamalı ki her cilt farklıdır, bu yüzden sabırlı olmak ve cildi dinleyerek ilerlemek gerekir.
İlgili diğer içerikler
Croxilex, son dönemde hem tıbbi hem farmakolojik alanlarda dikkat çeken, içeriği ve etki profiliyle çeşitli tedavi protokollerine dahil edilen bir ilaç ya da takviye formülasyonudur. Ancak bu ürün hakkında bilgi arayanların karşılaştığı en temel sorunlardan biri, internetteki verilerin dağınık, yüzeysel ya da güvenilir kaynaklardan yoksun olmasıdır. Bu yazıda Croxilex’in tam olarak ne olduğu, hangi alanlarda kullanıldığı, bilimsel temelleri, potansiyel etkileri, yan etkileri, kullanım önerileri ve kamuoyundaki algısıyla ilgili derinlemesine bir inceleme sunacağız.
Dexday, etken maddesi "deksketoprofen trometamol" olan, genellikle akut ağrıların tedavisinde kullanılan non-steroid antiinflamatuar (NSAİ) bir ilaçtır. Özellikle baş ağrısı, diş ağrısı, kas-iskelet sistemi ağrıları, adet sancıları (dismenore) gibi orta şiddette ağrıların hızlı bir şekilde giderilmesi için reçete edilir. Dexday, antiinflamatuar, analjezik ve antipiretik (ateş düşürücü) etkiler göstererek hem iltihap hem ağrı hem de ateşle mücadele eder.
Doymuş yağ, yağ asidi zincirlerinde karbon atomlarının arasında yalnızca tekli bağların bulunduğu bir yağ türüdür. Bu yağlar, oda sıcaklığında genellikle katı halde bulunur ve çoğunlukla hayvansal kaynaklı gıdalarda yer alır. Bilimsel olarak “doymuş” ifadesi, yağ asidi zincirinde karbon atomlarının hidrojen atomlarıyla tamamen doyurulmuş olduğu anlamına gelir. Bu durum, doymamış yağlardan farklı olarak yapılarında çift bağ bulunmaması demektir. Doymuş yağlar, hem beslenme açısından hem de sağlık üzerindeki etkileri bakımından uzun yıllardır tartışma konusudur. Kalp-damar hastalıkları, kolesterol düzeyleri ve obezite gibi sağlık başlıkları ile sıkça ilişkilendirilmişlerdir.
Etol Fort, ağrı kesici ve iltihap giderici özellikleriyle bilinen, sık reçete edilen bir ilaçtır. Etken maddesi etodolak olan bu ilaç, özellikle kas-iskelet sistemi kaynaklı ağrılarda etkili olmasıyla öne çıkar. Romatizmal rahatsızlıklar, eklem ağrıları, bel-boyun tutulmaları, diş ağrısı gibi durumlarda tercih edilen Etol Fort, non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ) grubuna aittir. Bu grup, vücutta ağrıya, ateşe ve iltihaba neden olan prostaglandin adlı maddelerin üretimini azaltarak çalışır.
Krill yağı, soğuk okyanus sularında yaşayan krill adı verilen küçük kabuklu deniz canlılarından elde edilen doğal bir besin takviyesidir. Krill, planktonlarla beslenen ve balinalardan penguenlere kadar birçok deniz canlısının ana besin kaynaklarından biridir. Krill yağı, özellikle omega-3 yağ asitleri (EPA ve DHA), astaksantin adlı güçlü bir antioksidan ve fosfolipidler bakımından zengin yapısıyla dikkat çeker. Son yıllarda balık yağına alternatif olarak popülerlik kazanmış ve kalp sağlığı, beyin fonksiyonları, eklem iltihapları ve kolesterol dengesi gibi alanlarda destekleyici etkileriyle öne çıkmıştır.
Magnezyum, insan vücudu için hayati öneme sahip temel bir mineraldir. Kalp ritminden sinir iletimine, kas kasılmasından enerji üretimine kadar çok sayıda biyolojik süreçte görev alır. Ancak magnezyumun vücutta kullanılabilir hale gelmesi için bazı bileşiklere bağlanması gerekir. İşte burada magnezyum formları devreye girer. Bu formlardan en çok bilineni magnezyum sitrat ve magnezyum malattır.
Parasetamol, dünyada en yaygın kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlardan biridir. Aynı zamanda asetaminofen olarak da bilinir. Hem reçetesiz hem de reçeteli olarak temin edilebilen bu ilaç, özellikle baş ağrısı, diş ağrısı, kas ağrıları, adet sancısı, grip belirtileri ve ateş gibi yaygın rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır.
Resveratrol, doğal olarak bazı bitkilerde bulunan bir polifenol bileşiğidir. Özellikle üzüm kabuğunda, yer fıstığında, yaban mersininde ve dut gibi meyvelerde yoğun olarak bulunur. En çok bilinen kaynağı ise kırmızı şaraptır. Bitkiler bu maddeyi hastalıklara, mantar ve bakteriyel saldırılara karşı bir tür savunma mekanizması olarak üretir. İnsan sağlığı üzerindeki etkileri keşfedildiğinden beri beslenme, tıp ve kozmetik alanında oldukça ilgi gören bir bileşik haline gelmiştir.
Popüler içerikler
Aferin Sinüs, genellikle soğuk algınlığı, grip ve sinüs tıkanıklığı gibi üst solunum yolu hastalıklarında kullanılan, reçetesiz de temin edilebilen bir kombine ilaçtır. İçeriğinde hem ağrı kesici hem de burun tıkanıklığını giderici maddeler yer alır. Kısa sürede semptomların hafiflemesine yardımcı olur. Özellikle mevsim geçişlerinde sık görülen burun tıkanıklığı, baş ağrısı, sinüs basıncı gibi rahatsızlıklar üzerinde etkilidir.
Anestol krem, özellikle lokal anestezik etkisiyle bilinen, yaygın olarak kullanılan bir ilaçtır. Genellikle ağrı, kaşıntı, yanık, tahriş gibi cilt problemlerinde bölgesel uyuşma sağlamak amacıyla kullanılır. Cilt yüzeyine uygulandığında kısa sürede etkisini gösterir ve ilgili bölgedeki sinir uçlarını geçici olarak uyuşturarak rahatsızlık hissini azaltır.
Ağrı, günlük yaşantımızda sıkça karşılaştığımız, bazen hafif bir rahatsızlık, bazen ise dayanılmaz bir engel olarak karşımıza çıkan karmaşık bir histir. İltihaplanma ise vücudumuzun yaralanma veya enfeksiyona verdiği doğal bir tepki olsa da, beraberinde ağrı, şişlik ve kızarıklık gibi semptomları getirir. İşte bu gibi durumlarda, tıbbın sunduğu çözümlerden biri olan Apranax, birçok kişi için önemli bir yardımcı haline gelir. Ancak, elinize aldığınız her ilacın arkasındaki bilimi ve kullanım kurallarını anlamak, sağlığınız için hayati önem taşır. Peki, halk arasında sıkça duyduğumuz bu Apranax nedir ve ağrı-iltihap döngüsünde nasıl bir rol oynar? Bu makalede, Apranax'ın bilimsel temelinden günlük kullanımdaki yerine, potansiyel etkilerinden dikkat edilmesi gereken detaylara kadar her yönünü, uzman bir bakış açısıyla, sade ve anlaşılır bir dille irdeleyeceğiz.
Batikon, tıbbi adıyla povidon-iyot çözeltisi, antiseptik özellikleri sayesinde mikroorganizmaların yok edilmesini sağlayan topikal bir dezenfektandır. Genellikle ciltteki açık veya kapalı yaralarda, yanıklarda, çiziklerde ve cerrahi müdahaleler öncesinde kullanılır. Etken maddesi olan povidon-iyot, hem bakterilere hem de mantar ve virüslere karşı etkilidir.