Dolgulu diş, çürük, çatlak veya kırık nedeniyle hasar görmüş bir dişin özel bir dolgu maddesiyle restore edilmesi sonucu oluşan dişe verilen isimdir. Diş dolgusu, dişteki çürük dokunun temizlenmesinden sonra boşluğun kompozit reçine, amalgam ya da seramik gibi materyallerle doldurulması işlemidir. Bu işlem hem dişin işlevselliğini korur hem de estetik açıdan daha sağlıklı bir görünüm sağlar. Ancak dolgulu dişler de zamanla hassasiyet, sızlama veya ağrı gibi sorunlara neden olabilir.
Diş dolgusu, diş minesinde oluşan çürükleri tedavi etmek, çatlakları kapatmak veya dişin kaybolan yapısını tekrar kazanmak için uygulanır. Genellikle şu durumlarda tercih edilir:
Diş çürüğü oluştuğunda
Eski dolguların düşmesi ya da kırılması durumunda
Dişte travmaya bağlı kırıklar meydana geldiğinde
Aşınma ya da erozyona bağlı yüzey kaybı yaşandığında
Dolgulu dişlerde zamanla sızlama veya ağrı oluşabilir. Bunun birkaç temel sebebi olabilir:
Eğer dolgu çok derinse ve sinire yakın bir bölgeye yapılmışsa, bu durum hassasiyete veya sürekli ağrıya neden olabilir. Bu tür ağrılar özellikle soğuk-sıcak temasında artabilir.
Yıllar önce yapılmış dolgular zamanla aşınır, çatlar ya da altındaki diş tekrar çürüyebilir. Bu da dişte hassasiyet ya da zonklayıcı ağrıya neden olabilir.
Eğer dolgunun kenarları sızdırıyorsa, yani dolgu dişe tam oturmamışsa bu durumda sıcak-soğuk hassasiyeti artar. Hava alma durumu, bakterilerin yeniden dolgu altına girmesine ve çürüğün tekrarlamasına neden olabilir.
Bu tür bir durumda hemen panik yapmak yerine aşağıdaki adımları uygulamak doğru olur:
Ağrıyı tetikleyen durumları (sıcak-soğuk, çiğneme) gözlemleyin.
Diş hekiminize görünmeden önce bölgeyi temiz tutun, gargarayla destekleyin.
Reçetesiz ağrı kesicilerle geçici rahatlama sağlayabilirsiniz.
Ancak 2-3 gün içinde ağrı geçmiyorsa veya zonklayıcı hale geliyorsa mutlaka bir diş hekimine başvurun.
Evet, çürük sadece dolgunun dışında değil, dolgunun altındaki diş yapısında da tekrar oluşabilir. Bu genellikle aşağıdaki nedenlerle gerçekleşir:
Yetersiz ağız hijyeni
Dolgunun zamanla aşınması veya çatlaması
Dolgu kenarlarının sızdırması
Dolgulu dişte oluşan hassasiyetin başlıca nedenleri:
Sinire yakın dolgu yapılması
Kompozit dolgu sonrası geçici sinir hassasiyeti
Diş sıkma (bruksizm)
Soğuk-sıcak yiyecek/içeceklere maruz kalma
Diş hassasiyeti genellikle geçicidir ancak uzun sürüyorsa bu, dolgunun gözden geçirilmesi gerektiği anlamına gelebilir.
34 yaşındaki bir kullanıcı, 6 yıl önce yaptırdığı dolgulu dişinde tekrar ağrı hissetmeye başlar. Başlangıçta sıcak kahve içerken yaşadığı kısa sızı, zamanla gece uykularını bölen zonklamalara dönüşür. Diş hekimine gittiğinde, dolgu altında gizli bir çürüğün başladığı ve kanal tedavisi gerektiği ortaya çıkar. Bu vaka, dolgulu dişlerin de düzenli kontrol edilmesinin önemini göstermektedir.
Dolgulu bir dişin sağlıklı şekilde işlevini sürdürebilmesi için şu noktalara dikkat edilmelidir:
İlk 24 saat aşırı sıcak-soğuk gıdalardan kaçınılmalı
Dolgu yapılan diş üzerine fazla baskı uygulanmamalı
Ağız hijyenine özen gösterilmeli
6 ayda bir diş hekimi kontrolü ihmal edilmemeli
Her dolgu tipi farklı materyaller içerdiğinden, ağrı ya da hassasiyet düzeyi de değişebilir:
Estetik açıdan avantajlıdır.
Derin dolgularda geçici sinir hassasiyetine neden olabilir.
Dayanıklıdır fakat metal yapısı nedeniyle ısı iletimi yüksektir.
Özellikle sıcak-soğuk hassasiyeti daha belirgin olabilir.
Estetik ve biyouyumludur.
Daha az hassasiyet yapma eğilimindedir.
Bir dolgunun ömrü ortalama 5-10 yıl arasında değişir. Ancak aşağıdaki durumlar dolgu yenilemeyi zorunlu kılar:
Dolgu kenarlarında sızıntı
Ağız kokusu ve tat değişikliği
Dişin yeniden çürümesi
Dolgunun düşmesi veya kırılması
Genellikle dolgulu dişle sakız çiğnemek mümkündür, ancak yeni yapılmış dolgularda özellikle ilk 24 saat içinde sakızdan kaçınılmalıdır. Aksi halde dolgu yerinden oynayabilir ya da baskıya maruz kalan bölgede hassasiyet oluşabilir. Ayrıca amalgam (gümüş) dolguların sertliği nedeniyle aşırı yapışkan sakızların tercih edilmemesi önerilir.
Çoğunlukla sinire yakın yapılan dolgu ya da dolgu kenarındaki sızıntı nedeniyle olur.
Kullanılan materyale göre 5 ila 10 yıl arası değişir. Kompozit dolguların ömrü genellikle daha kısadır.
Bu durumda kanal tedavisi gerekebilir. Gecikmeden diş hekimi kontrolüne başvurulmalıdır.
Dolgulu dişler, diş sağlığının korunmasında son derece önemli bir yere sahiptir. Ancak birçok kişi, dolgularını yaptıktan sonra bu alanları uzun süre ihmal eder. Halbuki bu bölgeler, düzenli kontrole ve iyi bir ağız hijyenine ihtiyaç duyar.
Dolgulu dişlerde meydana gelen ağrılar, hassasiyetler veya sızlamalar genellikle ihmalin sonucudur. Zamanında müdahale edilmezse, bu ağrılar kanal tedavisine ya da dişin kaybına kadar gidebilir. Bu nedenle dolgulu dişler de en az sağlıklı dişler kadar dikkatle izlenmeli ve korunmalıdır.
Unutmayın: düzenli diş hekimi kontrolleri, doğru fırçalama teknikleri ve basit ama etkili önlemlerle dolgulu dişlerinizi uzun yıllar boyunca sorunsuz kullanabilirsiniz.
İlgili diğer içerikler
Dren, vücut içinde biriken kan, irin, sıvı ya da hava gibi istenmeyen materyallerin dışarı atılmasını sağlayan tıbbi bir aparattır. Genellikle cerrahi müdahaleler sonrası kullanılır ve iyileşme sürecinde enfeksiyon riskini azaltmak, baskı yaratabilecek sıvı birikimlerini önlemek amacıyla yerleştirilir. Plastik ya da silikon malzemeden yapılan drenler, çeşitli şekil ve büyüklüklerde olabilir.
Kanal tedavisi, dişin iç kısmında bulunan ve "pulpa" adı verilen canlı dokunun iltihaplandığı ya da öldüğü durumlarda uygulanan bir diş hekimliği işlemidir. Pulpa dokusu, dişin sinirlerini, damarlarını ve bağ dokusunu içerir. Bu dokunun zarar görmesi sonucunda diş şiddetli ağrılara neden olabilir. Kanal tedavisi, bu iltihaplı ya da ölü dokunun temizlenip yerine dolgu maddesi yerleştirilerek dişin kurtarılmasını amaçlar. Peki, kanal tedavisi neden yapılır? Ne kadar sürer? Hangi aşamalardan oluşur? Tüm detaylarıyla açıklıyoruz.
Perforasyon, Latince kökenli bir tıbbi terim olup "delinme" ya da "yırtılma" anlamına gelir. Genellikle bir organın ya da dokunun yapısında doğal olmayan bir açıklığın oluşması durumunu ifade eder. Perforasyon, sindirim sistemi, solunum sistemi, üreme organları ya da diğer iç organlarda meydana gelebilir ve acil tıbbi müdahale gerektiren bir durumdur. Bu tür bir yırtılma sonucunda içeriğin karın boşluğuna veya çevre dokulara yayılması, ciddi enfeksiyonlara ve hatta hayatı tehdit eden tablolara neden olabilir.
Tromboflebit, bir toplardamarın (venin) içinde pıhtı (tromboz) oluşması ve bu bölgenin iltihaplanması (flebit) durumudur. Genellikle yüzeyel toplardamarlarda görülen bu rahatsızlık, bazen derin venlerde de ortaya çıkabilir ve bu durumda ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Tromboflebit, özellikle bacaklarda kızarıklık, sertlik, şişlik ve ağrı ile kendini belli eder. Tıbbi müdahale gerektiren bu durum, ihmal edildiğinde hayati tehlikeye neden olabilecek komplikasyonlara dönüşebilir.
Popüler içerikler
Hayat dediğin, inişli çıkışlı bir yolculuk. Bazen öyle virajlar alırız ki, farkında bile olmadan bir alışkanlığın, bir maddenin pençesine düşeriz. İşte buna bağımlılık diyoruz. Sadece alkol veya uyuşturucu mu? Hayır, internet, kumar gibi şeyler de bizi esir alabilir. Bu girdabın içinden tek başına çıkmak, inanın çok zor. Tam da bu noktada, bir el uzanır bize: AMATEM. Çoğumuz adını duymuşuzdur ama ne işe yaradığını, nasıl bir umut kapısı olduğunu pek bilmeyiz. Bu yazı, AMATEM'i sadece bir hastane olarak değil, bağımlılıkla savaşan her bireyin ve ailesinin sığınağı, yeniden başlangıç noktası olarak anlatacak. Gelin, AMATEM'in sunduğu tedavi yolculuğuna, orada çalışan değerli ekibe ve bağımlılıkla mücadelede nasıl bir fark yarattığına birlikte bakalım.
Modern yaşam, insan bedenini hem zihinsel hem fiziksel olarak yoran birçok yükle birlikte geliyor. Yorgunluk, kas ağrıları, uyku problemleri ve stres gibi şikâyetler giderek yaygınlaşıyor. Bu noktada, ilaçsız ve temas gerektirmeyen bir rahatlama yöntemi olan andulasyon devreye giriyor. Andulasyon, vücudu mekanik titreşimler ve kızılötesi ısı yoluyla uyaran, hücre yenilenmesini ve kan dolaşımını destekleyen bir terapi yöntemidir. Basit bir masajdan farklı olarak, bu uygulama vücudun derin dokularına kadar etki eder.
“Crebros nedir?” sorusu, son yıllarda dermatolojik ve alerjik rahatsızlıklar yaşayan pek çok kişinin merak ettiği konuların başında gelmektedir. Özellikle ciltte kaşıntı, kızarıklık, kurdeşen gibi belirtilerin tedavisinde önerilen bu ilaç, çeşitli rahatsızlıkları gidermeye yardımcı olur. Bu yazıda Crebros’un ne işe yaradığından etken maddesine, kullanım şekillerinden yan etkilerine kadar detaylı ve uzman gözüyle hazırlanmış bilgiler bulacaksınız.
Depilasyon, istenmeyen tüylerin cilt yüzeyinden geçici olarak alınması işlemine verilen isimdir. Genellikle tıraş, ağda ya da tüy dökücü kremler gibi yöntemlerle uygulanır ve bu işlemler kılların yalnızca görünen kısmını hedef alır. Yani kıl kökleri yerinde kalır; bu da birkaç gün ya da hafta içinde tüylerin yeniden çıkması anlamına gelir. Bu yöntem, kalıcılık vaat etmez ama pratikliğiyle öne çıkar. Günlük kişisel bakım rutinlerinin bir parçası hâline gelebilir ya da acil durumlar için geçici bir çözüm sunar. Özellikle lazer gibi daha kalıcı yöntemlere uygun olmayan kişilerde veya hassas cilt tiplerinde, düşük riskli bir alternatif olarak tercih edilir.
Diode lazer, belirli bir dalga boyunda ışık üreterek hedeflenen dokulara odaklanan bir lazer türüdür. Lazer ışığını yarı iletken bir çip aracılığıyla üretir ve genellikle medikal uygulamalarda, özellikle epilasyonda tercih edilir. Diğer lazer sistemlerine göre daha derine nüfuz edebilmesi, onu farklı cilt tiplerinde güvenli hale getirir. Bu sistem, lazer ışığını doğrudan melanin pigmentine yönlendirerek kıl köklerini etkisiz hâle getirmeyi amaçlar. Aynı zamanda çevre dokulara zarar vermeden işlem yapabilmesi, tercih edilme nedenlerinden biridir.
Flor, ağız sağlığı alanında en çok konuşulan ama belki de en az anlaşılan maddelerden biri. Genellikle diş macunu kutularında küçük puntolarla yazılmış bir içerik olarak karşımıza çıkar; ama etkisi, sadece bir kutunun üzerinde kalmayacak kadar güçlüdür. Kimyasal olarak flor, doğada sık rastlanan bir elementtir. Serbest hâlde değil; genellikle minerallerin içinde bileşik formunda bulunur. Bu haliyle içme suyuna, toprağa ve bazı besinlere karışır. Ancak onu gündelik yaşamımızın merkezine taşıyan şey, diş minesine olan etkisidir.
Çoğumuzun hayatının bir döneminde karşılaştığı, bazen can sıkan, bazen de epeyce rahatsızlık veren bir durumdur kabızlık. Adı bile insanı bir garip hissettirir, değil mi? Ama aslında bağırsaklarımızın bize gönderdiği önemli bir sinyal. Kabızlık, sadece seyrek tuvalete çıkmaktan ibaret değil; aynı zamanda dışkılamada zorlanma, karın bölgesinde rahatsızlık ve genel bir yorgunluk hissiyle de kendini gösterebilir. Peki, tam olarak nedir bu kabızlık ve bağırsaklarımız bize ne anlatmaya çalışıyor? Kabızlık, genellikle haftada üç kereden daha az dışkılama ve/veya dışkılama sırasında zorlanma, ağrı, tam boşalamama hissi gibi şikayetlerle tanımlanan bir durumdur. Çoğu zaman hayat tarzı değişiklikleriyle düzelen basit bir problem gibi görünse de, bazen altta yatan daha ciddi sağlık sorunlarının belirtisi olabilir. Bu rehberde, kabızlığı tüm yönleriyle ele alacak, nedenlerini açıklayacak ve en önemlisi, bu sıkıntılı duruma karşı ne gibi doğal çözümler üretebileceğinizi birlikte keşfedeceğiz.
Konjesyon; bir doku, organ ya da boşluk içinde aşırı sıvı (genellikle kan ya da lenf) birikmesi anlamına gelir. Bu sıvı birikimi, genellikle dolaşım sistemindeki bir bozukluk nedeniyle meydana gelir.