İntifa hakkı, bir malın mülkiyetine sahip olmadan o maldan tam olarak yararlanma yetkisini ifade eden, Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanmış sınırlı ayni haklardan biridir. Sahip olunan intifa hakkı sayesinde kişi, taşınmaz ya da taşınır bir maldan gelir elde etme, onu kullanma ve ondan faydalanma hakkına sahip olur. Ancak bu hak, malın asıl sahibi üzerinde tasarruf yetkisi tanımaz. Bu nedenle intifa hakkı, mülkiyet hakkı gibi geniş bir yetki alanına sahip değildir ama maldan ekonomik ve fiili olarak faydalanmak için yeterlidir. Bu yazıda, intifa hakkının hukuki altyapısı, türleri, süresi, uygulama alanları, diğer ayni haklarla farkı ve toplumda yanlış bilinen yönleri detaylı ve çok katmanlı biçimde ele alınacaktır.
İntifa hakkı, bir başkasına ait olan bir malın zilyetliğini değil, kullanım ve faydalanma hakkını kapsar. İntifa hakkı sahibi, malı kendi malı gibi kullanabilir, ondan kira geliri elde edebilir, hatta işletip kar sağlayabilir. Ancak bu malı satamaz, devredemez ya da başkasına rehine veremez. Bu yönüyle intifa hakkı, tasarruf yetkisini değil, kullanım ve semere alma (fayda sağlama) yetkisini içerir.
İntifa hakkı şunları kapsar:
Taşınmaz mallar (ev, arsa, bina)
Taşınır mallar (araç, makine, mücevher)
Menkul kıymetler (hisse senedi, tahvil)
Ticari işletmeler
İntifa hakkı, Türk Medeni Kanunu’nun 794. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, intifa hakkı süresi belirli ya da ömür boyu olabilir. Tüzel kişilerde en fazla 100 yıl olarak uygulanabilir. Kanun, intifa hakkının devredilemeyeceğini ve mirasla geçemeyeceğini açıkça belirtmiştir. Ancak hakkın süresi boyunca malik, intifa hakkı sahibinin bu hakkına müdahale edemez.
İntifa hakkı, genellikle tapu siciline tescil ile kurulur. Ancak bazı durumlarda mahkeme kararı veya vasiyetnameyle de tesis edilebilir. En yaygın kurulma yolları şunlardır:
Tapuda yapılacak resmi sözleşme ve tescil
Noter onaylı sözleşme (bazı taşınır mallar için)
Vasiyetname veya bağış
Mahkeme kararı
Tapuda yapılan işlemlerle, malik ile intifa hakkı sahibi arasındaki haklar açıkça belirlenir. Bu belgeler, tarafların ileride doğabilecek uyuşmazlıklardan korunması açısından büyük önem taşır.
İntifa hakkı belirli bir süreye bağlı olarak tesis edilebildiği gibi, süresiz de olabilir. Ancak süresiz haklar genellikle hak sahibinin ölümüyle sona erer. Tüzel kişiler için bu süre azami 100 yıl ile sınırlandırılmıştır.
Sona erme yolları:
Hakkın süresinin dolması
Hakkın sahibi kişinin ölümü (gerçek kişilerde)
Tarafların anlaşması
Hakkın terk edilmesi
Hakkın amacı dışına çıkılması
Mahkeme kararıyla iptal
Bir baba, mülkiyetini çocuğuna devrettiği bir evi kendisi vefat edene kadar kullanmak isteyebilir. Bu durumda, tapuya intifa hakkı tesis edilir ve baba evin sahibi olmasa da ömür boyu kullanma hakkını korur.
Bir şirket, bir aracı satın alarak yöneticisine tahsis eder ve intifa hakkını bu yöneticiye tanır. Bu sayede yönetici aracı kullanabilir ama satamaz.
Bir kişi, bir şirketin hisselerini çocuğuna devrederken, hisse getirilerinden belirli bir süre faydalanma hakkını kendisinde saklı tutabilir.
Bu örneklerde görüldüğü üzere intifa hakkı, mülkiyet hakkını bölmeden ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılamak üzere geliştirilmiş hukuki bir araçtır.
İntifa hakkı, özellikle çıplak mülkiyet, sükna hakkı ve irtifak hakkı ile sıkça karıştırılır. Bu haklar birbirinden şu yönleriyle ayrılır:
Çıplak mülkiyet: Mülkiyet hakkının intifa dışındaki kısmını ifade eder. İntifa hakkı sona erdiğinde çıplak malik tam mülkiyete sahip olur.
Sükna hakkı: Bir konutta oturma hakkını ifade eder. İntifa hakkına göre daha dardır; sadece oturmayı kapsar.
İrtifak hakkı: Bir mal üzerinde diğer bir taşınmaz lehine kurulan sınırlı ayni haktır. İntifa, şahıs lehine kurulur; irtifak ise taşınmaz lehine.
“İntifa hakkı sahibi, malı satabilir” düşüncesi yanlıştır. Satış yetkisi çıplak mülkiyet sahibindedir.
“İntifa hakkı mirasla geçer” düşüncesi yanlıştır. Bu hak kişiseldir ve mirasla intikal etmez.
“İntifa hakkı sadece taşınmazlar için geçerlidir” ifadesi eksiktir. Taşınırlar ve menkul kıymetler için de geçerlidir.
Bu yanlış anlamalar, tapu işlemleri ve mal paylaşımında büyük uyuşmazlıklara yol açabilir. Bu nedenle hak sahiplerinin hukuki danışmanlık alarak işlem yapması önerilir.
İntifa hakkı, mülkiyetin el değiştirmeden başkasına kullanım ve faydalanma hakkı verilmesini sağlayan, kişiye ekonomik ve sosyal alanlarda esneklik tanıyan önemli bir hukuki düzenlemedir. Bu hak, hem bireysel ilişkilerde (aile içi devralar, yaşlı bireylerin korunması) hem de ticari işlemlerde (şirket ortaklıkları, kira sözleşmeleri, varlık yönetimi) büyük rol oynamaktadır. Ancak sınırlı ayni hak olması ve belirli kurallara tabi olması sebebiyle, uygulama öncesinde iyi anlaşılması gerekir.
İlgili diğer içerikler
“Aleyhine” kelimesi, Türkçede genellikle bir kişinin, kurumun veya görüşün zararına, karşısına veya çıkarlarına ters olacak şekilde gelişen durumları ifade etmek için kullanılır. Bu kelime bir zıtlık, karşıtlık ya da olumsuz sonuç bildirir. Anlam bakımından "aleyhinde" kelimesiyle eşanlamlıdır ve özellikle hukuki, toplumsal ve gündelik dilde yaygın bir şekilde yer bulur.
Bürokrasi, kelime anlamı olarak "büro" (ofis) ve "krasi" (yönetim) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve en genel anlamıyla bir devletin veya büyük bir organizasyonun idari yapısını ifade eder. Bu yapı, işlerin belirli kurallar, hiyerarşik düzenlemeler ve yazılı belgeler aracılığıyla yürütülmesini sağlar. Bürokrasi, kamu kurumları başta olmak üzere, büyük ölçekli özel şirketlerden üniversitelere kadar geniş bir alanda karşımıza çıkar. Amaç; düzen, verimlilik, eşitlik ve hesap verebilirlik sağlamak olsa da, aşırıya kaçtığında hantallık, kırtasiyecilik ve halkla arasına mesafe koyma gibi sorunlara da yol açabilir.
İbraz kelimesi, Türkçede özellikle hukuk, ticaret ve resmi işlemlerle ilgili alanlarda sıkça karşılaşılan terimlerden biridir. Kelime kökeni Arapça “ibrâz” fiiline dayanır ve temel anlamı “göstermek, ortaya koymak, sunmak” şeklindedir. Ancak ibraz kelimesi, bağlama göre daha teknik bir anlam kazanır. Bir belgeyi, evrakı ya da delili resmi makam, kurum veya kişilere sunma eylemi olarak tanımlanır. Özellikle hukuki süreçlerde, banka işlemlerinde, resmi yazışmalarda ve noter işlemlerinde ibraz kavramı çok önemli bir yere sahiptir.
İntikal, kelime anlamı olarak bir şeyin bir yerden başka bir yere geçmesi ya da aktarılması anlamına gelir. Hukuki bağlamda ise daha çok miras yoluyla malvarlığının bir kişiden başka bir kişiye geçmesi sürecini ifade eder. Özellikle veraset ve intikal vergisi, tapu işlemleri, miras paylaşımı gibi konularla iç içe olan bu terim, hem gündelik hayatta hem de hukuk sisteminde sıkça karşımıza çıkar. İntikal, bazen doğal yollarla gerçekleşirken (örneğin bir kişinin vefatı sonrası mirasçılarına malvarlığı geçmesi), bazen de hukuki işlemler neticesinde (bağış, satış gibi) gerçekleşebilir. Bu yazıda, intikal kavramının anlamı, hukuki temelleri, miras hukuku içindeki yeri, farklı intikal türleri, vergisel boyutu ve toplumdaki yanlış algılar gibi çok katmanlı yönleri detaylı olarak ele alınacaktır.
Katalog suç, Türk Ceza Hukuku’nda ve özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) çerçevesinde belirli suçlara yönelik özel soruşturma ve kovuşturma usullerinin uygulanabilmesini sağlayan sınırlı sayıdaki suç listesidir. Bu kavram, adli kontrol, iletişimin dinlenmesi, teknik takip, gizli soruşturmacı kullanımı, mal varlığına el koyma gibi temel haklara müdahale eden tedbirlerin uygulanabilmesi için gereken temel dayanaklardan biridir. Yani katalog suçlar, yalnızca cezai yaptırım açısından değil; aynı zamanda ceza yargılamasının usul hukukuna etkileri açısından da özel bir statüye sahiptir.
Müsadere, bir kişinin malvarlığının tamamının ya da bir kısmının devlet tarafından zorla alınması anlamına gelir. Bu kavram, özellikle ceza hukuku çerçevesinde değerlendirilen ve suçla bağlantılı olarak uygulanan bir yaptırım türüdür. Müsadere, hem tarihsel gelişimi hem de günümüzdeki hukuki uygulamalarıyla oldukça kapsamlı ve çok boyutlu bir kavramdır. Kelime kökeni Arapça “sadere” fiilinden gelir; bu fiil “önüne geçmek, engellemek” anlamlarını taşır. Müsadere ise bir şeyin elden alınması, devletin mülkiyete el koyması gibi anlamlara bürünmüştür. Hem Osmanlı döneminde hem de modern hukuk sistemlerinde farklı biçimlerde uygulanmıştır.
Tağşiş, bir ürünün içerik, kalite ya da miktar bakımından bilerek ve kasıtlı olarak bozulması, değerinin düşürülmesi anlamına gelen Arapça kökenli bir kelimedir. Genellikle ticari sahtecilik, aldatma ve hileli üretim faaliyetlerini tanımlamak için kullanılır. Tağşiş, özellikle gıda, ilaç, kozmetik ve para piyasalarında büyük önem taşır. Hem etik hem ekonomik hem de halk sağlığı açısından ciddi riskler içerdiği için, yasal mevzuatlarda da ağır yaptırımlarla karşılık bulur. Bu yazıda tağşiş kavramını etimolojisinden başlayarak, tarihsel örneklerden modern denetim sistemlerine, toplumsal etkilerden hukuki düzenlemelere kadar çok katmanlı ve derinlikli bir şekilde ele alacağız.
Temyiz kelimesi, hem hukuk alanında hem de psikolojik ve zihinsel yeterlilik anlamında kullanılan çok katmanlı ve derin içerikli bir terimdir. Arapça kökenli bu sözcük, "ayırt etmek, birbirinden ayırmak" anlamına gelir. Bu anlam çerçevesinde temyiz, farklı bağlamlarda farklı işlevler üstlenir: bir yargı kararının üst mahkemede denetlenmesi, bir bireyin doğruyla yanlışı ayırt etme yetisi ya da bir konunun net biçimde ayrıştırılması gibi. Bu yazıda temyiz kavramını hem hukukî sistemler içerisindeki teknik anlamıyla hem de bireysel psikolojik ve zihinsel gelişim süreçlerindeki kullanımıyla çok yönlü ve ayrıntılı şekilde ele alacağız.
Popüler içerikler
Apostil, bir belgenin yurt dışında da geçerli olabilmesi için yapılan resmi onay işlemidir. Bu işlem, 5 Ekim 1961 tarihinde Lahey Konferansı tarafından hazırlanan "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi" (kısaca Lahey Apostil Konvansiyonu) çerçevesinde yürütülmektedir. Apostil, ilgili ülkenin yetkili kurumu tarafından verilen ve belgenin gerçekliğini, imzanın doğruluğunu ve mührün geçerliliğini onaylayan bir tasdik şerhidir. Bu sayede belge, başka bir ülkenin resmî makamları tarafından da geçerli kabul edilir.
Her ülke, sınırları içinde kimlerin kalıp kimlerin kalamayacağına kendi yasaları çerçevesinde karar verir. Bu çerçevede verilen en net kararlardan biri de, “deport” yani sınır dışı etme işlemidir. Deport, bir yabancı uyruklu kişinin ülke topraklarını terk etmesi gerektiğini ifade eder. Bu karar, genellikle kamu düzenini tehdit eden, vize ya da oturum süresini ihlal eden veya yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan kişilere karşı uygulanır. Türkiye’de bu sürece dair düzenlemeler, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile belirlenmiştir. Her ne kadar hukuki bir terim gibi görünse de deport kararı, çoğu zaman bir insanın yaşantısını kökten değiştiren bir karardır. Gidilmek istenmeyen bir ülkeye dönüş, kurulmuş bir yaşamın yarıda kesilmesi veya yalnızca yabancı olmakla suçlanmak gibi ağır sonuçları olabilir. Her sınır dışı kararı aynı gerekçeye dayanmaz. Kimisi bir oturum izni yenilemeyi unuttuğu için, kimisi kamu düzenini tehdit ettiği öne sürülerek, kimisi ise belge eksikliği nedeniyle bu sürece dahil olur. Ancak ortak nokta şudur: Deport kararı, idarenin yabancı kişiye artık bu topraklarda kalamayacağını resmi olarak bildirmesidir.
Depozito, günlük hayatta özellikle kira ilişkilerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir terimdir. Ancak sadece kiracılıkta değil, araç kiralamadan otel rezervasyonlarına, abonelik sistemlerinden ticari anlaşmalara kadar geniş bir yelpazede kullanılır. Peki, depozito nedir ve neden bu kadar önemlidir? En yalın hâliyle depozito; bir mal veya hizmetin kullanımına başlamadan önce, oluşabilecek zarar, eksiklik ya da sorumlulukların teminatı olarak verilen güvence bedelidir. Kiracılık ilişkilerinde ise bu bedel, kiracının taşınmazda zarar oluşturması ya da kira borcunu ödememesi durumunda ev sahibi tarafından kullanılmak üzere alınır.
Ecrimisil, bir taşınmazın sahibinden izinsiz olarak kullanılması durumunda ödenen tazminattır. Türk hukuk sistemine göre ecrimisil, haksız fiil niteliği taşır ve işgal edilen alan için gerçekleşen kullanım bedeli kadar bir üret talep edilir. Genellikle hazine arazilerinin izinsiz kullanımında karşılaşılan bu durum, kamuya ait malların korunması amacını taşır. Bu uygulama, taşınmaz malın sahibine bir zarara uğraması gerekmeksizin, sırf kullanım hakkının ihlali sebebiyle gündeme gelir. Yani "ben bir zarara uğramadım" savunması ecrimisil talebini ortadan kaldırmaz.