İstiğfar Nedir? Pişmanlığın Gücü, Ruhsal Arınmanın Yolu
İnsan olmak, hata yapmakla iç içe bir serüvendir. Hiç kimse kusursuz değildir; önemli olan, hatalarımızla yüzleşebilmek ve onlardan ders çıkarabilmektir. Bu yüzleşme anında ortaya çıkan pişmanlık duygusu, aslında bir zayıflık değil, ruhsal bir uyanışın işaretidir. İşte tam da bu noktada, kadim bir manevi uygulama olan istiğfar, insanlığın varoluşundan bu yana süregelen huzur ve arınma arayışında önemli bir rol oynar. İstiğfar, sadece dilde söylenen birkaç kelimeden ibaret değildir; o, kalpten gelen bir yöneliş, hatanın farkına varış ve ilahi rahmete sığınıştır.
Bu makale, istiğfarı sadece dini bir ritüel olarak değil, bireyin ruhsal sağlığına, toplumsal ilişkilerine ve nihayetinde hayatına kattığı derin anlamlarla birlikte ele alacak. Köklerinden günümüze, bu manevi arınma yolculuğunun insan üzerindeki dönüştürücü etkilerini, Kuran ve Sünnet ışığında, samimi bir dille keşfedeceğiz. Gelin, pişmanlığın gücünü bir arınma vesilesine dönüştüren bu eşsiz manevi iklimi birlikte soluyalım.
İstiğfar Kavramı ve Kökenleri: Bir Tevazu ve Teslimiyet İfadesi
Her manevi yolculuğun bir başlangıç noktası vardır. İstiğfarın başlangıcı ise anlam derinliğinde gizlidir.
A. Sözlük Anlamı ve Kapsamı:
Arapça kökenli bir kelime olan istiğfar, "gufran" kökünden gelir ve sözlükte "mağfiret dilemek, af ve bağışlanma talep etmek, günahların örtülmesini istemek" anlamlarına gelir. Bir nevi, işlenen bir kusurun ya da hatanın farkına varıp, o hatanın kötü sonuçlarından korunmayı ve ilahi örtüyle sarılıp sarmalanmayı dilemektir. Kuran-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hadislerinde sıklıkla geçen bir kavramdır.
B. Dini ve Manevi Boyutu:
İstiğfarın dini ve manevi boyutu, sözlük anlamının çok ötesindedir. O, sadece dilde söylenen "Affet Allah'ım" sözü değil, aynı zamanda kalpte hissedilen derin bir pişmanlık, bir daha aynı hataya düşmeme azmi ve Allah'ın sonsuz rahmetine duyulan sarsılmaz bir inancın ifadesidir. İstiğfar eden kul, acizliğini, kusurluluğunu ve Rabbi karşısındaki kulluk makamını idrak eder. Bu, bir teslimiyet ve tevazu halidir; ilahi merhametin, kulluğun en samimi haliyle istenmesidir.
İstiğfarın Psikolojik ve Sosyal Boyutları: Bireyden Topluma Yansımaları
Manevi uygulamaların sadece bireysel bir ritüel olmadığını, aynı zamanda insan psikolojisi ve toplumsal ilişkiler üzerinde de önemli etkileri olduğunu unutmamak gerekir. İstiğfar da bu denklemin önemli bir parçasıdır.
A. Bireysel Ruhsal Sağlık Üzerine Etkileri:
Günah veya hata işlediğimizde içimizde oluşan o kemirici pişmanlık duygusu, insan ruhu için ağır bir yüktür. İstiğfar, işte bu yükten arınmanın, vicdanı rahatlatmanın bir anahtarıdır. Kişi, içtenlikle istiğfar ettiğinde, omuzlarındaki ağırlığın hafiflediğini, içsel bir huzur ve dinginlik bulduğunu hisseder. Bu, bir tür psikolojik arınma ve rahatlamadır. Yapılan araştırmalar, dini pratiklerin, özellikle af dileme ve bağışlanma temelli olanların, bireylerin stres, kaygı ve depresyonla başa çıkmalarına yardımcı olduğunu göstermektedir. İstiğfar, aynı zamanda bir öz-yansıtma ve kabul sürecidir; kendimizi affetme ve hatalarımızla barışma yolunda atılan önemli bir adımdır.
B. Toplumsal İlişkilere Yansımaları:
İstiğfarın bireysel dönüşümü, kaçınılmaz olarak toplumsal ilişkilere de yansır. Bir hata yaptığımızda, hem kendimize hem de bazen başkalarına zarar veririz. İstiğfar bilinciyle yaşayan bir birey, hatalarından dolayı sorumluluk almayı, gerektiğinde özür dilemeyi ve telafi etmeyi öğrenir. Bu, ilişkilerde güveni yeniden inşa etmenin, kırgınlıkları gidermenin ve barışçıl bir toplumsal ortam yaratmanın temelini oluşturur. Kul hakkı bilinciyle yapılan istiğfar, sadece Allah'tan af dilemekle kalmaz, aynı zamanda haksızlık yapılan kişiden helallik istemeyi de içerir. Bu da, bireyler arasında adalet ve karşılıklı saygı kültürünün gelişmesine katkıda bulunur.
Kuran ve Sünnet'te İstiğfarın Yeri: İlahi Çağrı ve Peygamberi Rehberlik
İstiğfar, İslam dininin temel kavramlarından biridir ve hem Kuran-ı Kerim'de hem de Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hadislerinde sıkça vurgulanmıştır.
A. Kuran Ayetlerinde İstiğfar:
Kuran, Allah'ın sonsuz affediciliğini ve merhametini defalarca dile getirir. Ayetler, insanları hata yaptıklarında ümitsizliğe kapılmamaya, aksine Allah'a yönelip bağışlanma dilemeye teşvik eder. Örneğin, "De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Zümer Suresi, 53. Ayet) buyurularak, istiğfar kapısının her zaman açık olduğu müjdelenir. Kuran, aynı zamanda Hz. Adem'den Hz. Nuh'a, Hz. Musa'dan Hz. Yunus'a kadar birçok peygamberin kendi kavimleri için veya şahsi hatalarından dolayı nasıl istiğfar ettiklerini anlatarak, bu uygulamanın evrensel bir ibadet olduğunu vurgular.
B. Hz. Muhammed'in (S.A.V.) İstiğfar Pratiği:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), günahlardan masum olmasına rağmen, ümmetine örnek olmak ve Allah'a olan kulluğunu göstermek adına günlük hayatında çokça istiğfar ederdi. Hadis-i şeriflerde günde yetmiş, hatta yüz defadan fazla istiğfar ettiği bildirilmiştir. Bu, bize istiğfarın sadece bir günah affı dileği olmanın ötesinde, Allah'a sürekli bir yöneliş ve şükür ifadesi olduğunu öğretir. Peygamberimiz, sahabelere ve tüm ümmete istiğfar etmeyi tavsiye etmiş, özellikle "Seyyidü'l-İstiğfar" olarak bilinen ve anlam itibarıyla istiğfarların en güzeli sayılan duayı öğretmiştir. Bu dua, kulun acizliğini, Allah'ın kudretini ve affediciliğini en veciz şekilde dile getirir.
İstiğfarın Şartları ve Edep Kuralları: Samimi Bir Yönelişin Temelleri
İstiğfarın gerçek anlamda bir dönüşüm sağlaması için, sadece dilde kalmayıp kalbe inmesi ve belirli şartları taşıması gerekir. Bu şartlar, istiğfarı sıradan bir sözden ayırır ve onu derinlemesine bir manevi eyleme dönüştürür.
A. Pişmanlık ve Kararlılık:
Gerçek bir istiğfarın ilk ve en önemli şartı, işlenen hatadan dolayı samimi bir pişmanlık duymaktır. Bu pişmanlık, kuru bir üzüntüden ziyade, yapılan yanlışın idraki ve yol açtığı olumsuz sonuçları kabul etme halidir. Pişmanlığın yanı sıra, o hatayı bir daha işlememe azmi ve kararlılığı da şarttır. Geçmişe dönük pişmanlık ve geleceğe dönük bir daha yapmama niyeti birleştiğinde istiğfar gerçek gücüne ulaşır.
B. Hak İhlallerinde Kul Hakkı Boyutu:
İslam hukukunda, günahlar ikiye ayrılır: Allah hakkına yönelik olanlar ve kul hakkına yönelik olanlar. Allah hakkına yönelik günahlar (namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi) için istiğfar etmek yeterli olabilirken, kul hakkına yönelik ihlallerde durum farklıdır. Birine haksızlık yaptıysanız, malına zarar verdiyseniz veya gıybetini ettiyseniz, sadece Allah'tan af dilemek yetmez. Bu durumda, haksızlık yapılan kişiden helallik dilemek ve mümkünse maddi veya manevi olarak hakkını iade etmek zorunludur. Kul hakkı, helalleşilmeden affedilmez.
C. İhlâs (Samimiyet) ve Gizlilik:
İstiğfarın kabul olması için kalpten gelmesi, yani ihlâs (samimiyet) şarttır. Gösteriş için veya başkalarına iyi görünmek için yapılan istiğfarın manevi bir değeri yoktur. İstiğfar, kul ile Allah arasında bir sırdır. Peygamber Efendimiz, günahların ifşa edilmemesini, aksine gizli tutulup Allah'tan af dilenmesini tavsiye etmiştir. Bu, hem kişinin onurunu korur hem de toplumsal ahlakın zedelenmesini önler.
İstiğfarın Çeşitleri ve Okunuş Şekilleri: Farklı İfadeler, Ortak Gaye
İstiğfar, farklı kalıp ve dualarla ifade edilebilir. Her biri, Allah'tan bağışlanma dilemenin farklı bir yönünü vurgular, ancak hepsinin ortak gayesi manevi arınmadır.
A. Kısa ve Öz İstiğfar Duaları:
Günlük hayatta en sık kullanılan ve en yaygın istiğfar şekli, "Estağfirullah" demektir. Bu kısa ifade, "Allah'tan bağışlanma dilerim" anlamına gelir. Daha kapsamlı bir ifade ise "Estağfirullahel'azîm"dir ki bu da "Azamet sahibi Allah'tan bağışlanma dilerim" demektir. Bu ifadeler, her an, her yerde söylenebilecek kadar pratik ve etkilidir. Namaz sonrası tesbihatlarda, günlük zikirlerde sıklıkla yer alırlar.
B. "Seyyidü'l-İstiğfar" (İstiğfarların Efendisi):
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından öğretilen ve "istiğfarların efendisi" olarak nitelendirilen bu dua, istiğfarın en kapsamlı ve faziletli şekillerinden biridir. Anlamı ve içerdiği manevi derinlik açısından özel bir yere sahiptir. Şöyle okunur:
"Allah'ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum. Gücüm yettiğince Sana verdiğim söz ve ahid üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım. Bana lütfettiğin nimetlerini ve günahlarımı itiraf ederim. Beni bağışla! Zira günahları Senden başka kimse bağışlayamaz."
Peygamberimiz (s.a.v.) bu duayı gündüz okuyup akşam olmadan ve gece okuyup sabah olmadan vefat eden kişinin Cennet'e gireceğini müjdelemiştir.
C. Genel İstiğfar ve Özel İstiğfar:
İstiğfar, hem tüm günahlar için genel bir af dileği olarak yapılabilir hem de belirli bir hata veya kusur için özel olarak pişmanlık ifade edilerek yapılabilir. Örneğin, bir yalan söyledikten sonra sadece o yalan için istiğfar etmek, özel bir istiğfardır. Günlük hayatımızdaki tüm hatalarımız için genel bir istiğfar ise, ruhsal dengeyi korumak adına sürekli bir alışkanlık olmalıdır.
İstiğfarın Hayata Yansımaları: Maddi ve Manevi Bereket Kapıları
İstiğfar, sadece bir bağışlanma dileği değil, aynı zamanda hayatın akışını olumlu yönde etkileyen, maddi ve manevi bereket kapılarını aralayan güçlü bir anahtardır.
A. Rızıkta Bereket ve Kolaylık:
Kuran-ı Kerim'de Nuh Suresi'nde Hz. Nuh'un kavmine, "Rabbinizden bağışlanma dileyin; çünkü O çok bağışlayandır. (Eğer istiğfar ederseniz) üzerinize bol bol yağmur gönderir, size mallar ve oğullar (zenginlik ve nesil) verir, sizin için bahçeler yaratır ve ırmaklar akıtır." (Nuh Suresi, 10-12. Ayetler) demesi, istiğfarın rızık ve bereketle olan doğrudan ilişkisini gösterir. Samimi istiğfar, kişinin hayatındaki engelleri kaldırmaya, maddi ve manevi olarak bolluk ve berekete ulaşmasına vesile olabilir. Bu, elbette tembel kalmak değil, istiğfarla birlikte çalışmak, gayret etmek ve şükretmekle mümkün olur.
B. Sıkıntıların Giderilmesi ve Huzur:
Günahlar, insanın kalbinde birer leke gibi birikir ve zamanla iç sıkıntılara, huzursuzluklara yol açabilir. İstiğfar, bu lekeleri temizleyerek kalbi ferahlatır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kim istiğfara devam ederse, Allah ona her sıkıntıdan bir çıkış yolu, her darlıktan bir kurtuluş ve ummadığı yerden rızık verir." buyurmuştur. Bu, istiğfarın ruhsal bir rahatlama, stres ve kaygıyla başa çıkma aracı olduğunu gösterir. Kişi, Allah'a sığınıp af dilediğinde, içsel bir teslimiyet ve tevekkül hali yaşar, bu da ruhsal huzura yol açar.
C. Ahlaki Gelişim ve Karakter İnşası:
İstiğfar, kişiyi sürekli bir öz eleştiri ve nefis muhasebesine teşvik eder. Hatalarını kabul etmek ve onlardan ders çıkarmak, bireyin ahlaki gelişimini hızlandırır. Sürekli istiğfar eden bir kişi, daha dikkatli, daha sorumlu ve daha iyi bir insan olma yolunda adım atmış demektir. Bu süreç, kişinin karakterini güçlendirir, empatisini artırır ve onu daha erdemli bir yaşama yöneltir.
İstiğfarı Engelleyen Durumlar ve Yanlış Anlamalar: Gerçek Ruhsal Temizliğe Giden Yol
İstiğfarın tüm güzelliklerine rağmen, bazen yanlış anlaşıldığı veya etkisinin azaldığı durumlar olabilir. Gerçek manevi temizliğe ulaşmak için bu engelleri ve yanlış anlamaları bilmek önemlidir.
A. Ümitsizlik ve Vazgeçiş:
En büyük engellerden biri, kişinin işlediği günahların çokluğu nedeniyle Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşmesidir. Kuran, "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin!" (Zümer Suresi, 53. Ayet) buyurarak bu duruma karşı açık bir uyarıda bulunur. Ümitsizlik, şeytanın insanı ibadetten alıkoyma ve günah işlemeye teşvik etme yollarından biridir. Unutmamalıyız ki, Allah'ın affı sonsuzdur ve istiğfar kapısı her zaman açıktır, yeter ki kul samimiyetle yönelsin.
B. Sadece Dil ile İstiğfar Edip Kalben Yönelmeme:
İstiğfarın sadece dilde kalması, kalbin ise hala günaha meyilli olması, onun etkisini azaltır. Bir kişi "Estağfirullah" derken, aynı zamanda o günahı işlemeye devam etme niyeti taşıyorsa veya pişmanlık duymuyorsa, bu istiğfarın manevi faydaları kısıtlı kalır. Gerçek istiğfar, kalbin de katıldığı, samimi bir yöneliştir. Tekrarlanan günahlar için istiğfar etmek mümkün olsa da, önemli olan o günahı terk etme azmini göstermektir.
C. Kul Hakkını Göz Ardı Etme:
Yukarıda da değindiğimiz gibi, kul hakkına yönelik günahlar için sadece Allah'tan af dilemek yeterli değildir. Haksızlık yapılan kişiden helallik dilemek ve hakkını iade etmek esastır. Bu, istiğfarın tamamlayıcı bir şartıdır. Kul hakkını göz ardı etmek, istiğfarın manevi değerini büyük ölçüde düşürür ve Allah katında affedilmesine engel teşkil edebilir.
İstiğfar ve Tevbe Arasındaki Fark: İki Yakın Kavramın Derin Ayrımı
İstiğfar ve tevbe kavramları, çoğu zaman birbiri yerine kullanılsa da, anlam ve kapsam açısından belirli farklılıklar taşır. Bu ayrımı anlamak, manevi arınma sürecini daha iyi idrak etmemizi sağlar.
A. Tevbenin Tanımı ve Kapsamı:
Tevbe, sözlükte "dönmek, geri dönmek" anlamına gelir. Dini terim olarak ise, işlenilen günah veya hatadan duyulan pişmanlıkla birlikte, o hatayı terk etmeye, bir daha işlememeye kesin olarak karar vermek ve Allah'a yönelmektir. Tevbe, geçmişe dönük bir pişmanlık, bugüne dönük bir terk ediş ve geleceğe dönük bir daha yapmama azmi olmak üzere üç temel boyutu olan, kapsamlı bir dönüşüm halidir. Tevbe eden kişi, adeta günahlı geçmişinden tamamen yüz çevirip Allah'a doğru yeni bir sayfa açar.
B. İstiğfarın Tevbe ile İlişkisi:
İstiğfar, tevbenin bir parçası, hatta bir ön adımı olarak düşünülebilir. İstiğfar, genellikle "günahların bağışlanmasını dilemek" anlamına gelirken, tevbe, bu dilekle birlikte fiili bir dönüşüm ve kararlılık gerektirir. Yani, kişi istiğfar ederek Allah'tan af diler, bu af dileği onu tevbe etmeye, yani günahı tamamen terk etmeye hazırlar. Tevbe, istiğfardan daha kapsamlıdır; çünkü istiğfar dilsel bir ifade olabilirken, tevbe hem kalbi pişmanlığı hem de fiili olarak günahı terk etmeyi kapsar. Tevbesiz bir istiğfar, eksik kalabilir; çünkü kişi sadece dilde af dileyip aynı günahı işlemeye devam ediyorsa, bu gerçek bir dönüşüm anlamına gelmez. Dolayısıyla, istiğfar tevbenin kapısını aralayan, tevbe ise o kapıdan geçerek hakiki arınmaya ulaşan bir yolculuktur.
İstiğfarın Modern Hayattaki Yeri: Manevi Bir Sığınak Arayışı
Günümüz dünyası, hızı, karmaşıklığı ve sürekli değişimiyle insanı çoğu zaman bunaltabilir. Modern hayatın getirdiği stres, kaygı, yalnızlık ve içsel çatışmalar, bireyleri manevi boşluklara itebilir. İşte bu ortamda, istiğfar, modern insanın ruhsal sağlığı için beklenmedik bir sığınak ve dengeleyici bir güç olarak karşımıza çıkar.
İstiğfar, bu bağlamda bir tür "manevi terapi" işlevi görebilir. İçsel huzursuzlukların ve vicdani rahatsızlıkların kaynağı olan hatalarla yüzleşme ve onlardan arınma süreci, bireyin psikolojik yükünü hafifletir. Stres yönetimi açısından bakıldığında, Allah'a sığınmak ve O'ndan af dilemek, kontrolümüz dışındaki durumlar karşısında duyulan çaresizlik hissini azaltır ve kişiye bir güven duygusu verir. Bu, modern psikolojideki bilinçli farkındalık (mindfulness) ve meditasyon pratikleriyle de paralellik gösterebilir. Kişi, istiğfar ederken kendi içine döner, hatalarını muhasebe eder ve zihinsel bir dinginlik yakalar.
İstiğfar, aynı zamanda modern insanın bireyselleşme çağında kaybettiği sorumluluk bilincini yeniden kazanmasına yardımcı olabilir. Hatalarımızı sahiplenmek, sadece kendimize değil, topluma karşı da bir sorumluluk hissi geliştirir. Dijitalleşen ve sürekli dışarıya dönük bir dünyada, istiğfar gibi içsel bir pratik, bireye kendini yeniden merkezlemeyi, manevi değerlerini hatırlamayı ve hayatına anlam katmayı sağlar. Bu, yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda ruhsal bir dayanıklılık inşa etme ve hayatın zorlukları karşısında güçlü durabilme yoludur.
İstiğfar - Sadece Bir Dua Değil, Bir Yaşam Biçimi
"İstiğfar nedir?" sorusuna verdiğimiz bu kapsamlı yanıt, kavramın sadece dilde söylenen birkaç kelimeden ibaret olmadığını, aksine Türkçede "pişmanlık" ve "arınma" sözcükleriyle tam anlamını bulan, derinlemesine bir manevi yolculuk olduğunu açıkça ortaya koymuştur. İstiğfar, insan olmanın bir gereği olarak hata yapma potansiyelimize karşı ilahi rahmete sığınma kapımızdır.
Tarihsel süreç içerisinde peygamberlerin ve salih kulların vazgeçilmezi olan bu pratik, günümüz insanının ruhsal ihtiyaçlarına da güçlü bir yanıt sunar. Bireysel ruhsal sağlığımızdan toplumsal ilişkilerimize kadar hayatımızın her alanında olumlu yansımaları olan istiğfar, bizlere içsel huzur, rızıkta bereket ve ahlaki gelişim vaat eder.
Ancak istiğfarın sadece bir dua olmanın ötesinde, samimi bir kalp, hata yapmaktan sakınma niyeti ve kul haklarına riayet gibi şartları da beraberinde getirdiğini unutmamak gerekir. Tevbe ile olan yakın ilişkisi, onun kapsamlı bir dönüşüm ve ilahi rahmete tam bir yöneliş olduğunu vurgular.
Kısacası, istiğfar, bir anlık bir eylem değil, sürekli bir dönüşüm ve ilahi rahmete yöneliş pratiğidir. Her nefeste Rabbimize yönelmek, hatalarımızdan ders çıkarmak ve daha iyi bir kul, daha iyi bir insan olma çabası içerisinde olmak, istiğfarın bize öğrettiği en büyük derslerdir. Bu manevi basamak, hayatımızın her anında bizlere huzur ve aydınlık sunan, bir yaşam biçimi haline gelebilecek güçlü bir araçtır.
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
İstiğfar Duası Nedir ve Nasıl Okunur?
En yaygın istiğfar duası "Estağfirullah" (Allah'tan bağışlanma dilerim) veya "Estağfirullahel'azîm" (Azamet sahibi Allah'tan bağışlanma dilerim) şeklindedir. Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) öğrettiği en kapsamlı dua ise "Seyyidü'l-İstiğfar"dır. Bu dua, "Allah'ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum..." şeklinde başlar ve samimiyetle okunur.
İstiğfar ile Tevbe Arasında Ne Fark Vardır?
İstiğfar, günahların bağışlanmasını dilemektir. Tevbe ise, günah işlemekten pişman olup, o günahı terk etmeye ve bir daha işlememeye kesin olarak karar vermektir. İstiğfar tevbenin bir parçası veya ön adımı olabilir, ancak tevbe daha kapsamlı bir dönüşüm ve fiili olarak günahı terk etme azmi gerektirir.
İstiğfarın Faydaları Nelerdir?
İstiğfarın birçok faydası vardır: Ruhsal huzur ve dinginlik sağlar, pişmanlık duygusuyla başa çıkmaya yardımcı olur, rızıkta ve hayatta bereket kapılarını aralayabilir, sıkıntıların giderilmesine vesile olabilir, ahlaki gelişimi ve öz eleştiriyi teşvik eder.
Hangi Durumlarda İstiğfar Edilmelidir?
Her türlü günah, hata, kusur ve eksiklik için istiğfar edilebilir. Küçük veya büyük fark etmeksizin, kalpte bir pişmanlık hissi oluştuğunda hemen istiğfar etmek tavsiye edilir. Peygamberimiz (s.a.v.) günahsız olmasına rağmen günde defalarca istiğfar etmiştir, bu da bize istiğfarın sürekli bir kulluk hali olduğunu gösterir.
Kul Hakkı Varken İstiğfar Yeterli Olur Mu?
Hayır, kul hakkı içeren günahlar için sadece Allah'tan istiğfar etmek yeterli değildir. Haksızlık yapılan kişiden helallik dilemek ve mümkünse hakkını iade etmek esastır. Kul hakkı helalleşme olmadan affedilmez.