Zekât, İslam'ın beş temel şartından biri olan mali bir ibadettir. Kelime anlamı olarak "temizlik, artış ve bereket" anlamlarına gelen zekât, dinî bakımdan, belirli mal türlerinden ihtiyaç sahiplerine verilen zorunlu payı ifade eder.
Kur’an-ı Kerim’de zekât, namazla birlikte anılarak Müslümanlar için hem bireysel hem toplumsal sorumluluk hâline getirilmiştir. Zekât, servetin toplum içinde dengeli bir şekilde dağılmasını sağlayarak sosyal adalete katkıda bulunur.
Zekât; maddî imkânı belirli bir seviyenin üzerinde olan Müslümanların, sahip oldukları malların belirli bir oranını (genellikle %2,5) her yıl ihtiyaç sahiplerine vermeleri gereken farz bir ibadettir.
Zekât, sadece malı bereketlendirmekle kalmaz, aynı zamanda toplumsal yardımlaşma ruhunu da canlı tutar.
Zekât için malın belli bir asgari değere ulaşması gerekir. Bu eşik, İslam hukukunda nisap miktarı olarak tanımlanır.
Günümüzde nisap miktarı yaklaşık 85 gram altın değerine eşittir. Örneğin altının gramı 2000 TL ise, 85 x 2000 = 170.000 TL olur. Elinde bu değerde veya daha fazla birikimi olan kişinin, bu serveti üzerinden bir hicri yıl geçtiyse zekât vermesi farz olur.
Zekât, Kur'an-ı Kerim’in Tevbe Suresi 60. ayetinde belirtilen sekiz gruba verilebilir:
Fakirler (geliri giderinden az olanlar)
Miskinler (hiç geliri olmayanlar)
Zekât toplama memurları
Kalpleri İslam’a ısındırılmak istenenler
Köleler veya borç karşılığı esir kalanlar
Borçlular (borcu nedeniyle zarurete düşenler)
Allah yolunda cihad edenler veya dinî hizmetlerde bulunanlar
Yolda kalmış yolcular (memleketinden uzakta ve parasız kalanlar)
Bu grupların dışında kalan kişilere zekât verilmesi doğru değildir.
İslam hukukuna göre aşağıdaki kişilere zekât verilmez:
Anne, baba, dede ve nine gibi üst soy yakınları.
Çocuklar ve torunlar gibi alt soy yakınları.
Eşler birbirlerine zekât veremez.
Zenginler (nisap miktarından fazla mala sahip olanlar).
Müslüman olmayanlar (çoğunluk görüşe göre).
Bunun amacı, kişinin zaten bakmakla yükümlü olduğu kişilere değil, toplumsal yardımlaşmaya katkıda bulunmasını sağlamaktır.
Zekât hesaplaması, sahip olunan malın türüne göre değişir:
Para, altın, ticaret malları: %2,5 oranında zekât verilir.
Mahsuller (tarım ürünleri): Doğal sulama varsa %10, yapay sulama varsa %5 oranında öşür verilir.
Büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar: Sayı ve yaşa göre belirli oranlarda zekât verilir.
Pratik Örnek:
200.000 TL paranız var → 200.000 x 0.025 = 5.000 TL zekât vermeniz gerekir.
Zekât, malın üzerinden bir hicri yıl geçtikten sonra verilir. Yılın herhangi bir zamanında verilebilse de, özellikle Ramazan ayında verilmesi teşvik edilmiştir. Çünkü Ramazan ayında yapılan ibadetlerin sevabı kat kat artmaktadır.
Yıl boyunca zekât taksitle veya farklı zamanlarda da ödenebilir. Ancak yükümlülük zamanı geldiğinde geciktirilmeden verilmesi tavsiye edilir.
Nisap miktarı, zekâtın farz olabilmesi için gerekli olan asgari mal varlığıdır.
85 gram altın veya ona denk para ya da ticaret malı.
Bu miktarın üzerinde mala sahip olan kişilere zekât farz olur.
Nisap miktarının altında olanlardan zekât istenmez.
Örneğin, elinde 50 gram altın olan bir kişi zekâtla yükümlü değildir.
Zekât şu kişilere farzdır:
Müslüman olan,
Akıl ve baliğ (ergenlik çağına ulaşmış) olan,
Nisap miktarından fazla malı olan,
Malı üzerinden bir hicri yıl geçen bireyler.
Bir Müslümanın zekât yükümlüsü olabilmesi için bu şartların tamamını taşıması gerekir.
Zekât vermek, sadece dini bir yükümlülüğü yerine getirmek değil, aynı zamanda ruhu arındırmak ve toplumu güçlendirmek anlamına gelir.
Zekâtın başlıca faziletleri şunlardır:
Malı bereketlendirir ve artırır.
Cimriliği ve bencilliği kırar.
Fakirlerin duasını almayı sağlar.
Toplumsal huzur ve adaletin sağlanmasına katkıda bulunur.
Allah katında büyük sevap ve manevi dereceler kazandırır.
Tarım ürünlerinden verilen zekâta öşür denir.
Doğal sulama (yağmur, nehir): Ürünün %10'u verilir.
Yapay sulama (motorla, parayla sulama): Ürünün %5'i verilir.
Çiftçilik yapanlar, hasat sonrası mahsullerinden öşür vererek zekât yükümlülüklerini yerine getirirler.
Zekât, malî bir ibadettir ve yıllık olarak mal üzerinden verilir.
Fıtır sadakası ise Ramazan Bayramı öncesinde, her birey için sabit bir miktar verilir ve fakirlere ulaştırılır.
Fıtır sadakası, temel ihtiyaçların karşılanması için verilirken, zekât daha geniş mal varlıkları için söz konusudur.
Peygamber Efendimiz (sav) zekâtın önemine şu hadislerle dikkat çekmiştir:
"Zekâtı verilen mal eksilmez." (Müslim)
"Zekât, İslam köprüsüdür." (Beyhaki)
"Zekât, Müslümanların mallarını temizler." (Tirmizi)
Bu hadisler zekâtın hem bireysel hem toplumsal hayattaki önemini vurgular.
Kur'an-ı Kerim'de zekât, namazla birlikte anılarak İslam toplumunda hayati bir sorumluluk olarak gösterilmiştir:
"Namazı kılın, zekâtı verin." (Bakara Suresi, 43)
"Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı." (Zariyat Suresi, 19)
Kur'an’daki bu vurgular zekâtın, imanın bir parçası olduğunu ortaya koyar.
Zekât vermek için yaş sınırı var mı?
Evet, kişi ergenlik çağına girmiş ve nisap miktarı mala sahip olmalı.
Öğrenciyken zekât vermek gerekir mi?
Öğrencinin malı nisap miktarını aşarsa zekât vermekle yükümlüdür.
Ev için biriktirilen para zekâta tabi midir?
Evet. Eğer nisap miktarına ulaşmış ve üzerinden bir yıl geçmişse zekât verilmelidir.
Araba veya evin zekâtı var mı?
Kullanım amaçlı olan ev ve arabanın zekâtı yoktur. Ticari amaçla alınanların zekâtı verilir.
Zekât vermek için illa altın mı olmalı?
Hayır. Para, ticaret malları ve yatırım amaçlı mallar da zekâta tabidir.
Zekât, sadece malî bir yükümlülük değil, aynı zamanda bireyin ruhunu temizleyen ve toplumsal dayanışmayı güçlendiren derin bir ibadettir. Sahip olunan nimetlerin bir emanet olduğunu hatırlatır ve bu emanetin sorumluluğunu adaletle yerine getirme fırsatı sunar. Bir yandan malı arındırırken, diğer yandan toplumda kardeşlik duygusunu pekiştirir. İhtiyaç sahiplerine uzanan bir el, aslında insanın kendi kalbine uzanan bir şefkat köprüsüdür. İslami hassasiyetle verilen her zekât, hem veren hem de alan için bereket kapılarını açar ve Allah'ın rızasına ulaşmada güçlü bir adım olur. Zekâtı hayatın ayrılmaz bir parçası haline getirmek, hem dünyayı hem de ahireti aydınlatan bir bilinç inşasıdır.
İlgili diğer içerikler
“Mizan” kelimesi, hem dini literatürde hem de muhasebe dünyasında oldukça önemli anlamlar taşır. Arapça kökenli bu kelime, denge, ölçü ve tartı gibi anlamlara gelir. Ancak kullanım bağlamına göre derinliği artar. Kimi zaman ahiret gününde insanların amellerinin tartılacağı ilahi terazi anlamına gelirken, kimi zaman işletmelerin mali kayıtlarının doğruluğunu kontrol etmeye yarayan bir muhasebe aracı olarak karşımıza çıkar. Peki mizan ne demek? Gelin, hem dini hem de finansal bağlamda bu kavramı tüm detaylarıyla inceleyelim.
İslamî ilimler, edebiyat ve hukuk gibi farklı alanlarda sıkça karşılaşılan "müşkil" kavramı, doğru anlaşılması gereken önemli terimlerden biridir. Peki, müşkil nedir? Hangi bağlamlarda kullanılır? Bu yazıda müşkil kavramını tüm boyutlarıyla, örnekler ve gerçek hayattan senaryolarla ele alacağız.
İslamî ilimlerde sıkça karşılaşılan kavramlardan biri de "müstehap"tır. Peki, müstehap ne demek? Dini yaşantımızda hangi eylemler müstehap sayılır? Müstehap kavramı, hem bireysel ibadet hayatında hem de toplumsal yaşamda önemli bir yer tutar. Bu yazıda, müstehap kavramını tüm yönleriyle derinlemesine ele alacağız.
Hayatımızın pek çok alanında karşılaştığımız "müstesna" kavramı, hem günlük dilde hem de hukuki, dini ve sosyal bağlamlarda önemli bir yer tutar. Peki, müstesna ne demek? Hangi durumlar müstesna olarak değerlendirilir? Bu yazıda, müstesnalık kavramını farklı açılardan ele alarak detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
İslam tarihinde ve inanç sisteminde önemli bir kavram olan "nebi", yalnızca dini bir terim olmanın ötesinde, insanlık tarihine yön veren manevi liderleri ifade eden bir unvandır. Peki, nebi ne demek? Resul ile nebi arasında ne fark vardır? Bu yazıda nebi kavramını tüm boyutlarıyla, Kur'an-ı Kerim, hadisler ve İslam tarihi ışığında detaylıca ele alacağız.
Sahabe, İslam literatüründe Hz. Muhammed’i (s.a.v.) gören, ona iman eden ve bu hâl üzere vefat eden kimselere verilen özel bir isimdir. Bu tanım kısa gibi görünse de, içeriği İslam tarihinin en değerli halkasını oluşturur.
Şirk, İslam inancında Allah’a ortak koşmak anlamına gelir ve en büyük günah olarak kabul edilir. Kelime kökeni Arapça "şerik" kelimesinden gelir ve "ortak, eş" anlamındadır. Dini terminolojide ise şirk, Allah'ın zatında, sıfatlarında, işlerinde veya yetkilerinde bir başkasını ona denk veya ortak saymaktır. Kur'an-ı Kerim'de, Allah'ın affetmeyeceği tek günah olarak şirk gösterilmiştir. Tevhid inancının temelini oluşturan bu anlayış, İslam'ın en hassas çizgilerinden biridir.
İslami literatürde sıkça karşımıza çıkan kavramlardan biri olan tebyin, derin bir anlam taşıyan, sadece sözlü bir anlatımı değil, aynı zamanda açıklayıcı, öğretici ve yönlendirici bir sorumluluğu ifade eder. Peki tebyin ne demek tam olarak? Tebyin, Arapça kökenli bir kelimedir ve "açıklamak, izah etmek, apaçık ortaya koymak" anlamına gelir.
Popüler içerikler
Adalet, hem bireysel yaşamın hem toplumsal düzenin merkezinde yer alan en temel kavramlardan biridir. Genel tanımıyla adalet, hakkın ve haklının gözetilmesi, herkese eşit ve layık olanın verilmesidir. Ancak adalet yalnızca hukuk sisteminin bir parçası değildir. Felsefede, dinde, ahlâkta, siyasette ve günlük yaşamda karşılığı olan çok katmanlı bir olgudur. İnsanlık tarihi boyunca adalet üzerine düşünülmüş, tanımı tartışılmış, uygulanma biçimleri değişmiş ama önemi hiçbir zaman azalmamıştır.
Ahilik nedir, ne zaman ortaya çıktı, Ahi Evran kimdir? Ahiliğin ilkeleri, iş ahlakı sistemi ve günümüze etkileri nelerdir? Detaylarını öğrenin.
Ahilik Teşkilatı, Anadolu'da 13. yüzyılda kurulan ve özellikle esnaf ile zanaatkârlar arasında ahlaki, ekonomik ve sosyal düzeni sağlayan özgün bir sivil örgütlenme modelidir. Hem meslekî eğitimi düzenleyen hem de toplumsal değerlerin korunmasını sağlayan Ahilik, kökleri Türk-İslam düşüncesine dayanan, özgün bir dayanışma sistemidir. Sadece ekonomik bir yapı değil; aynı zamanda ahlaki ilkeleri, sosyal yardımlaşmayı ve bireysel terbiyeyi esas alan çok katmanlı bir kurumdur.
Milyonlarca yıl önce, yeryüzünü kaplayan antik ormanlarda devasa ağaçlardan akan reçine damlaları, zamanın durdurulamaz akışında benzersiz bir dönüşüme uğradı. İşte bu, bugünkü adıyla kehribarın, ya da İngilizce adıyla amber'ın hikayesinin başlangıcıdır. Sıradan bir taş sanılsa da, kehribar aslında fosilleşmiş bir ağaç reçinesidir; doğanın eşsiz bir eseri ve zamanın adeta bir kapsülü. Peki, bu büyüleyici doğal madde tam olarak nedir, bilimsel açıdan nasıl oluşur ve günümüz dünyasında neden bu kadar değerli ve ilgi çekicidir? Bu makalede, kehribarın jeolojik serüveninden kimyasal sırlarına, tarihsel yolculuğundan modern kullanımlarına kadar her yönüyle tanıyacak, onun gizemli dünyasına bir adım atacağız.