Feragat, bir haktan, talepten ya da kazançtan gönüllü olarak vazgeçme anlamına gelen bir kavramdır. Hem gündelik Türkçede hem de hukuk dilinde sıklıkla kullanılan bu terim, özellikle davalardan, mirastan ya da alacaklardan vazgeçme gibi durumları ifade eder. “Feragat ne demek?” sorusuna verilecek cevap; bağlama göre farklılaşsa da özü itibariyle, kişinin kendi hakkından isteyerek ve bilinçli olarak vazgeçmesi şeklindedir.
Bu yazıda feragat kavramını hem Türk Dil Kurumu (TDK) anlamıyla hem de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu çerçevesinde değerlendiriyor; mirastan, davadan ve icradan feragat gibi özel başlıklarda derinlemesine inceliyoruz.
Türk Dil Kurumu’na göre “feragat” kelimesi, bir haktan ya da kazançtan kendi isteğiyle vazgeçme anlamına gelir. Arapça kökenli olan bu sözcük, genellikle resmi ya da hukuki bağlamlarda kullanılır. Ancak halk arasında da “feragat ettim”, “hakkımdan vazgeçtim” gibi söylemlerle günlük dile yerleşmiştir.
“Bu işteki tüm haklarımdan feragat ediyorum.”
“Babam, miras hakkından feragat etti.”
“Davalı taraf, tazminat talebinden feragat etti.”
Bu örnekler, feragat eyleminin hem bireysel hem de toplumsal sonuçlar doğurabileceğini gösterir.
Feragat, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) davanın sona erdirilme yollarından biri olarak düzenlenmiştir. 6100 sayılı HMK'nın 307. maddesi, feragat kavramını açıkça tanımlar:
“Davacı, talep sonucundan tamamen veya kısmen feragat edebilir.”
Bu hükme göre davacı, davasını sürdürme hakkına sahip olsa bile, bu hakkını kullanmaktan kısmen veya tamamen vazgeçebilir. Feragat, karşı tarafın onayına bağlı değildir; tek taraflı bir işlemdir.
Açık ve net bir beyanla yapılmalıdır.
Davacı tarafından gerçekleştirilmelidir.
Hukuki sonuç doğurması için yazılı ve imzalı olması gerekir.
Mahkemeye sunulmalı ya da duruşmada tutanağa geçirilmelidir.
“Davadan feragat etmek”, bir bireyin açtığı davadaki taleplerinden kısmen ya da tamamen vazgeçmesi anlamına gelir. Mahkeme, bu beyanı aldıktan sonra davayı düşürür. Bu durum, yargılamaya gerek kalmadığı için dosyanın kapanmasıyla sonuçlanır.
Önemli not: Davadan feragat edildikten sonra aynı konu hakkında tekrar dava açılamaz. Bu durum, “feragat edilen dava yeniden açılabilir mi?” sorusuna da net bir cevap sunar: Hayır, açılamaz.
Ali Bey, bir iş kazası nedeniyle eski işverenine tazminat davası açar. Ancak mahkeme süreci devam ederken taraflar arasında uzlaşma sağlanır. Ali Bey, davadan feragat eder. Mahkeme, feragat beyanı doğrultusunda davayı düşürür ve karar kesindir.
Mirastan feragat, bir kişinin ileride doğacak miras hakkından şimdiden vazgeçmesidir. Bu feragat, noter huzurunda yapılan resmî bir sözleşmeyle geçerli olur. Türk Medeni Kanunu’na göre feragat sözleşmesi, mirasçının yasal haklarından gönüllü olarak vazgeçmesi anlamına gelir.
İvazlı feragat: Bir bedel karşılığında mirastan vazgeçilir. (Örneğin, çocuklarına ev bırakan bir baba, karşılık olarak mirastan vazgeçmelerini ister.)
İvazsız feragat: Hiçbir karşılık beklemeden, tamamen gönüllü olarak yapılır.
Mirastan feragat eden kişi, ileride mirasçı sıfatı kazanamaz ve paylaşım dışı kalır. Ancak ivazlı feragat durumunda diğer mirasçılar, feragat edene karşı bazı taleplerde bulunabilir.
Feragat işlemi tamamlandığında, kişi artık o hakkı ileri süremez. Bu, mahkemece de kabul edilen ve bağlayıcılığı olan bir irade beyanıdır. Örneğin:
Davadan feragat → dava düşer ve aynı dava tekrar açılamaz.
Mirastan feragat → kişi yasal mirasçılıktan çıkar.
İcrada feragat → alacaklı, alacağının tamamından ya da bir kısmından vazgeçer.
Feragat edilen konular, hukuk düzeni açısından sona ermiş kabul edilir.
İcrada feragat, alacaklının açtığı takip dosyasında borçludan olan hakkından tamamen ya da kısmen vazgeçmesidir. Özellikle tahsilat sürecinin uzun sürdüğü durumlarda ya da taraflar arasında yapılan uzlaşmalarda sıkça görülür.
Bir şirket, başka bir firmaya fatura bedeli için icra takibi başlatır. Borçlu taraf ödeme sözü verir ve bir kısmını öder. Alacaklı firma, kalan borçtan feragat ettiğini bildirir. Bu beyanla birlikte takip dosyası kapatılır.
Feragat beyanı sözlü olarak yapılabileceği gibi, feragat dilekçesi ile de sunulabilir. Bu dilekçe, mahkemeye ya da ilgili icra dairesine hitaben hazırlanır. Dilekçede açık bir şekilde feragat edilen hak belirtilmeli ve beyan net olmalıdır.
Mahkemenin ya da icra dairesinin adı
Davanın ya da dosyanın esas numarası
Feragat edilen talebin açık ifadesi
İsim, imza ve tarih
Bu dilekçe verildikten sonra yasal süreç sona erer.
İstinaf, yerel mahkeme kararlarına karşı yapılan bir üst yargı başvurusudur. Ancak taraflar bu haklarından da feragat edebilir. İstinaftan feragat edildiğinde, yerel mahkeme kararı kesinleşir ve artık bir üst mahkemeye başvuru yapılamaz.
Uzlaşma sağlandığında
Taraflar süreci daha fazla uzatmak istemediğinde
Maddi veya manevi maliyet yükü taşınmak istenmediğinde
İstinaftan feragat, özellikle ticari davalarda zaman ve maliyet tasarrufu sağlar.
Bu soru en sık karşılaşılan hukuki sorunlardan biridir. Cevap çok nettir: Hayır, feragat edilen dava aynı taraflar arasında, aynı konu ve aynı taleplerle yeniden açılamaz.
Çünkü feragat, kesin hüküm doğuran bir beyan niteliğindedir. Mahkeme, feragat edilen dava hakkında yeniden karar veremez. Ancak konu farklıysa ya da taraflar değişmişse, yeni bir dava açılabilir.
Feragat etmek zorunlu mudur?
Hayır. Tamamen kişinin isteğine bağlıdır. Zorla ya da baskıyla yapılan feragat geçersiz sayılabilir.
Feragat ettikten sonra pişman olunursa ne olur?
Geçerli şekilde yapılmış bir feragat geri alınamaz. Ancak şekil şartları eksikse iptal edilebilir.
Feragat mahkemede mi yapılmalıdır?
Evet. Duruşma sırasında veya yazılı dilekçeyle mahkemeye sunulmalıdır.
İvazlı feragat ne demektir?
Bir karşılık (bedel) alınarak yapılan feragattir. Özellikle miras hukukunda görülür.
Feragat edilen dava düşer mi?
Evet. Mahkeme, feragat beyanıyla birlikte davayı düşürür.
Feragat, kişinin hukuki bir hakkından kendi iradesiyle vazgeçmesi anlamına gelir. Ancak bu karar her zaman ciddi sonuçlar doğurur. Davadan, mirastan ya da alacaktan feragat etmek; bireyin gelecek haklarını da etkileyecek nitelikte olabilir. Bu nedenle feragat kararı verirken mutlaka hukuki danışmanlık alınmalı ve beyanın sonuçları iyi analiz edilmelidir. Haklardan vazgeçmek bazen erdemli olabilir; fakat çoğu zaman telafisi olmayan sonuçlar da doğurabilir.
İlgili diğer içerikler
Depozito, günlük hayatta özellikle kira ilişkilerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir terimdir. Ancak sadece kiracılıkta değil, araç kiralamadan otel rezervasyonlarına, abonelik sistemlerinden ticari anlaşmalara kadar geniş bir yelpazede kullanılır. Peki, depozito nedir ve neden bu kadar önemlidir? En yalın hâliyle depozito; bir mal veya hizmetin kullanımına başlamadan önce, oluşabilecek zarar, eksiklik ya da sorumlulukların teminatı olarak verilen güvence bedelidir. Kiracılık ilişkilerinde ise bu bedel, kiracının taşınmazda zarar oluşturması ya da kira borcunu ödememesi durumunda ev sahibi tarafından kullanılmak üzere alınır.
Ecrimisil, bir taşınmazın sahibinden izinsiz olarak kullanılması durumunda ödenen tazminattır. Türk hukuk sistemine göre ecrimisil, haksız fiil niteliği taşır ve işgal edilen alan için gerçekleşen kullanım bedeli kadar bir üret talep edilir. Genellikle hazine arazilerinin izinsiz kullanımında karşılaşılan bu durum, kamuya ait malların korunması amacını taşır. Bu uygulama, taşınmaz malın sahibine bir zarara uğraması gerekmeksizin, sırf kullanım hakkının ihlali sebebiyle gündeme gelir. Yani "ben bir zarara uğramadım" savunması ecrimisil talebini ortadan kaldırmaz.
Takipsizlik kararı, diğer adıyla Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK), savcılık makamının yaptığı soruşturma sonucunda bir suçun işlendiğine dair yeterli şüphe bulunmaması durumunda, kamu davası açılmasına gerek olmadığına karar vermesidir. Türk Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. maddesinde düzenlenmiş olan bu karar, şikâyet ya da ihbar üzerine başlatılan soruşturmaların bir kısmının mahkemeye intikal etmeden sonuçlanması anlamına gelir. Bu yönüyle takipsizlik kararı, hem adil yargılama sürecinin bir parçası hem de bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumayı amaçlayan bir tedbirdir.
Hayatın pek çok alanında karşımıza çıkan tasfiye, bir süreci sonlandırmak, düzenlemek veya temizlemek anlamı taşır. Peki tasfiye ne demek tam olarak? Tasfiye, bir varlık, işletme, borç ya da ilişkinin düzenli şekilde sonlandırılması, ortadan kaldırılması veya paylaşılması sürecine verilen isimdir. İster bireysel hayatımızda, ister hukukta, ister ticarette olsun; tasfiye süreci, mevcut durumu temizleyerek yeni bir başlangıca imkân tanır.
Hukuk sistemimizde önemli bir yere sahip olan tekerrür, ceza adaletinin caydırıcılık ve toplumsal düzeni koruma ilkeleri doğrultusunda düzenlenmiş bir müessesedir. Peki tekerrür nedir? Tekerrür, daha önce işlediği suçtan mahkum olan bir kişinin, hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suç işlemesi hâlinde, hakkında daha ağır infaz hükümlerinin uygulanmasını ifade eder.
Popüler içerikler
“Aleyhine” kelimesi, Türkçede genellikle bir kişinin, kurumun veya görüşün zararına, karşısına veya çıkarlarına ters olacak şekilde gelişen durumları ifade etmek için kullanılır. Bu kelime bir zıtlık, karşıtlık ya da olumsuz sonuç bildirir. Anlam bakımından "aleyhinde" kelimesiyle eşanlamlıdır ve özellikle hukuki, toplumsal ve gündelik dilde yaygın bir şekilde yer bulur.
Apostil, bir belgenin yurt dışında da geçerli olabilmesi için yapılan resmi onay işlemidir. Bu işlem, 5 Ekim 1961 tarihinde Lahey Konferansı tarafından hazırlanan "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi" (kısaca Lahey Apostil Konvansiyonu) çerçevesinde yürütülmektedir. Apostil, ilgili ülkenin yetkili kurumu tarafından verilen ve belgenin gerçekliğini, imzanın doğruluğunu ve mührün geçerliliğini onaylayan bir tasdik şerhidir. Bu sayede belge, başka bir ülkenin resmî makamları tarafından da geçerli kabul edilir.
Bürokrasi, kelime anlamı olarak "büro" (ofis) ve "krasi" (yönetim) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve en genel anlamıyla bir devletin veya büyük bir organizasyonun idari yapısını ifade eder. Bu yapı, işlerin belirli kurallar, hiyerarşik düzenlemeler ve yazılı belgeler aracılığıyla yürütülmesini sağlar. Bürokrasi, kamu kurumları başta olmak üzere, büyük ölçekli özel şirketlerden üniversitelere kadar geniş bir alanda karşımıza çıkar. Amaç; düzen, verimlilik, eşitlik ve hesap verebilirlik sağlamak olsa da, aşırıya kaçtığında hantallık, kırtasiyecilik ve halkla arasına mesafe koyma gibi sorunlara da yol açabilir.
Her ülke, sınırları içinde kimlerin kalıp kimlerin kalamayacağına kendi yasaları çerçevesinde karar verir. Bu çerçevede verilen en net kararlardan biri de, “deport” yani sınır dışı etme işlemidir. Deport, bir yabancı uyruklu kişinin ülke topraklarını terk etmesi gerektiğini ifade eder. Bu karar, genellikle kamu düzenini tehdit eden, vize ya da oturum süresini ihlal eden veya yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan kişilere karşı uygulanır. Türkiye’de bu sürece dair düzenlemeler, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile belirlenmiştir. Her ne kadar hukuki bir terim gibi görünse de deport kararı, çoğu zaman bir insanın yaşantısını kökten değiştiren bir karardır. Gidilmek istenmeyen bir ülkeye dönüş, kurulmuş bir yaşamın yarıda kesilmesi veya yalnızca yabancı olmakla suçlanmak gibi ağır sonuçları olabilir. Her sınır dışı kararı aynı gerekçeye dayanmaz. Kimisi bir oturum izni yenilemeyi unuttuğu için, kimisi kamu düzenini tehdit ettiği öne sürülerek, kimisi ise belge eksikliği nedeniyle bu sürece dahil olur. Ancak ortak nokta şudur: Deport kararı, idarenin yabancı kişiye artık bu topraklarda kalamayacağını resmi olarak bildirmesidir.
Her mahkeme kararının ardında bir neden, her hükmün arkasında bir gerekçe olmalıdır. Gerekçeli karar, yargı mercilerinin sadece “neye hükmettiğini” değil, “neden öyle hükmettiğini” açıklama zorunluluğudur. Bu, hukukun soyut dili içinde somut bir güvencedir. Gerekçeli karar; taraflara, kararı anlamaları ve gerektiğinde itiraz edebilmeleri için açık bir çerçeve sunar. Yalnızca hükmü bildiren değil, hükme giden yolu da açıklayan bir metindir.
İbraz kelimesi, Türkçede özellikle hukuk, ticaret ve resmi işlemlerle ilgili alanlarda sıkça karşılaşılan terimlerden biridir. Kelime kökeni Arapça “ibrâz” fiiline dayanır ve temel anlamı “göstermek, ortaya koymak, sunmak” şeklindedir. Ancak ibraz kelimesi, bağlama göre daha teknik bir anlam kazanır. Bir belgeyi, evrakı ya da delili resmi makam, kurum veya kişilere sunma eylemi olarak tanımlanır. Özellikle hukuki süreçlerde, banka işlemlerinde, resmi yazışmalarda ve noter işlemlerinde ibraz kavramı çok önemli bir yere sahiptir.
İntifa hakkı, bir malın mülkiyetine sahip olmadan o maldan tam olarak yararlanma yetkisini ifade eden, Türk Medeni Kanunu’nda tanımlanmış sınırlı ayni haklardan biridir. Sahip olunan intifa hakkı sayesinde kişi, taşınmaz ya da taşınır bir maldan gelir elde etme, onu kullanma ve ondan faydalanma hakkına sahip olur. Ancak bu hak, malın asıl sahibi üzerinde tasarruf yetkisi tanımaz. Bu nedenle intifa hakkı, mülkiyet hakkı gibi geniş bir yetki alanına sahip değildir ama maldan ekonomik ve fiili olarak faydalanmak için yeterlidir. Bu yazıda, intifa hakkının hukuki altyapısı, türleri, süresi, uygulama alanları, diğer ayni haklarla farkı ve toplumda yanlış bilinen yönleri detaylı ve çok katmanlı biçimde ele alınacaktır.