Mükellef, vergi hukukunda ya da genel yükümlülük ilişkilerinde, belirli bir görevi veya sorumluluğu yerine getirmekle yükümlü olan kişiyi tanımlayan bir kavramdır. En yaygın kullanım alanı, vergi sisteminde yer alır. Bir kişi ya da kurum, belirli bir vergi türüyle ilişkilendirildiğinde ve bu vergiyi ödeme yükümlülüğü altına girdiğinde mükellef olarak adlandırılır. Ancak bu kelime sadece vergi ile sınırlı değildir; hukuki veya ahlaki anlamda yükümlülüğü olan kişi için de kullanılabilir.
Mükellef kelimesi, Arapça kökenli olup “yükümlü” anlamına gelir. Hem bireysel hem tüzel kişilikler mükellef olabilir. Bu yükümlülük, kanunlarla belirlenir ve devletin kamu hizmetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan kaynakların toplanmasında önemli rol oynar.
Vergi sisteminde mükellef, vergi borcunu doğuran olayın tarafı olan gerçek veya tüzel kişidir. Mükellefiyet, kanuni ve fiili olmak üzere iki başlık altında incelenir. Kanuni mükellef, vergiyi doğuran işlemi gerçekleştiren ve vergi idaresine karşı sorumlu olan kişidir. Fiili mükellef ise verginin ekonomik yükünü taşıyan, yani vergiyi fiilen ödeyen kişidir.
Bir ürünün satışı üzerinden alınan Katma Değer Vergisi’nde (KDV) satıcı kanuni mükellef, alıcı ise fiili mükelleftir. Satıcı, KDV’yi devlete beyan eder ve öder ancak bu vergi aslında alıcının cebinden çıkar.
Mükellefiyet, yapılan işin niteliğine, kişi veya kurumun statüsüne ve yükümlülük alanına göre değişiklik gösterir. Türkiye’de en çok karşılaşılan mükellefiyet türleri şunlardır:
Gerçek kişilerin elde ettikleri gelir üzerinden alınan vergidir. Serbest meslek erbabı, esnaf, kira geliri elde eden kişiler gibi bireyler bu kapsama girer.
Tüzel kişiliğe sahip şirketlerin (anonim, limited, kooperatif vb.) kazançları üzerinden alınan vergidir. Kurumlar vergisi mükellefi olan şirketler, beyanname vererek vergi sorumluluklarını yerine getirir.
Mal ve hizmet satışlarında ortaya çıkan, dolaylı bir vergidir. Tüketici tarafından ödenir fakat işletmeler aracılığıyla devlete aktarılır.
Resmî belgeler ve sözleşmeler üzerine alınan vergi türüdür. Bu belgeleri düzenleyen ya da imzalayan taraflar mükellef olabilir.
Küçük ölçekli esnafa yönelik bir vergilendirme şeklidir. Muhasebe yükümlülüğü daha hafif, beyan işlemleri daha basittir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, ülke içinde gelir elde eden, ticari faaliyette bulunan ya da herhangi bir resmi belge düzenleyen herkes potansiyel bir mükellef olabilir. Bunun yanında yabancı uyruklu kişiler de Türkiye’de gelir elde ediyorsa mükellef sayılırlar. Bu durum dar mükellef ve tam mükellef ayrımını gündeme getirir:
Tam mükellef: Türkiye içinde ve dışında elde ettiği tüm gelirler üzerinden vergilendirilir.
Dar mükellef: Sadece Türkiye içinde elde ettiği gelirler vergilendirilir.
Mükellef olan kişilerin bazı sorumlulukları vardır. Bu yükümlülükler yalnızca vergi ödemekle sınırlı değildir. Vergi sisteminin düzgün işleyebilmesi için kayıt, beyan ve ödeme süreçlerine uyulması gerekir.
Vergi dairesine kayıt yaptırmak
Beyanname vermek (aylık, üç aylık veya yıllık olabilir)
Vergiyi zamanında ödemek
Defter tutmak (bazı mükellefiyet türlerinde zorunludur)
Fatura ve fiş düzenlemek
Bir kişinin ya da kurumun mükellefiyeti, genellikle bir ticari faaliyete başlamasıyla doğar. Vergi dairesine yapılan başvuru ve kayıt sonrasında yükümlülükler başlar. Mükellefiyetin sona ermesi ise faaliyetin bırakılması, ölüm, tasfiye gibi durumlarda gerçekleşir. Bu durumda vergi dairesine bildirim yapılması gerekir.
"Her çalışan mükellef midir?"
Hayır. Ücretli çalışanlar doğrudan vergi ödemez, vergileri işveren tarafından stopaj yoluyla ödenir. Ancak serbest çalışanlar ve iş yeri sahipleri doğrudan mükelleftir.
"Fatura kesmek mükellef olmayı gerektirir mi?"
Evet. Fatura düzenleyen kişi ya da işletme vergi mükellefidir ve ilgili vergi türü için beyanname vermelidir.
"Vergi mükellefi olmak için şirket kurmak şart mı?"
Hayır. Gerçek kişiler de vergi mükellefi olabilir. Şahıs işletmesi kurmak ya da serbest meslek erbabı olarak faaliyet göstermek yeterlidir.
Mükellef, bir yükümlülüğü yerine getirmekle sorumlu olan kişi veya kurumdur. En sık kullanılan anlamıyla vergi sisteminde karşımıza çıkar. Vergi mükellefi olmak, hem bireyin hem de kamunun karşılıklı sorumluluklarını yerine getirdiği bir yapının parçası olmaktır. Yalnızca ödeme yapmak değil, aynı zamanda kayıt, beyan, belge düzenleme gibi görevleri de içerir. Bu nedenle mükellef olmak, yalnızca yasal değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur.
İlgili diğer içerikler
Apostil, bir belgenin yurt dışında da geçerli olabilmesi için yapılan resmi onay işlemidir. Bu işlem, 5 Ekim 1961 tarihinde Lahey Konferansı tarafından hazırlanan "Yabancı Resmî Belgelerin Tasdiki Mecburiyetinin Kaldırılması Sözleşmesi" (kısaca Lahey Apostil Konvansiyonu) çerçevesinde yürütülmektedir. Apostil, ilgili ülkenin yetkili kurumu tarafından verilen ve belgenin gerçekliğini, imzanın doğruluğunu ve mührün geçerliliğini onaylayan bir tasdik şerhidir. Bu sayede belge, başka bir ülkenin resmî makamları tarafından da geçerli kabul edilir.
İstanbul Sözleşmesi, resmi adıyla "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılmış uluslararası bir insan hakları sözleşmesidir. Sözleşme, kadınlara yönelik her türlü şiddeti önlemeyi, mağdurları korumayı ve failleri cezalandırmayı amaçlar. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve aile içi şiddetin tüm biçimlerinin engellenmesi konusunda devletlere hukuki ve kurumsal yükümlülükler getirir.
İstinaf, bir mahkeme kararının yeniden incelenmesini talep etme hakkıdır. Daha açık bir ifadeyle, bir mahkemenin verdiği kararın hem hukuka hem de usule uygun olup olmadığını üst derecedeki başka bir mahkemeye taşıma işlemidir. İstinaf yoluna başvurmak, verilen kararın kesinleşmesini engelleyerek bir üst yargı organında tekrar değerlendirilmesini sağlar. Bu, hem taraflara daha adil bir yargılama şansı tanır hem de yargılamadaki hataların düzeltilmesine imkân verir.
İstismar kelimesi, en genel anlamıyla bir kişinin, kurumun ya da durumun kötüye kullanılması, suistimal edilmesi anlamına gelir. Bu suistimal fiziksel, duygusal, ekonomik ya da cinsel olabilir. İstismar, bireylerin haklarını, güvenliğini ve kişilik bütünlüğünü ihlal eden davranışların genel adıdır. Kavram olarak oldukça geniş bir kapsama sahiptir ve yalnızca bireyler arası ilişkilerde değil, kurumsal, toplumsal ve hatta siyasal düzeyde de karşımıza çıkar.
Hukukun koruyucu kanatları altında, bazen sessiz fısıltılarla başlayan bir arayış, adaletin tecellisinde büyük bir güce dönüşür. Bu gücün en önemli taşıyıcılarından biri de müştekidir. Çoğu zaman hukuki metinlerde karşımıza çıkan bu kelime, aslında bir mağduriyetin, bir haksızlığın giderilmesi için atılan ilk ve en cesur adımı temsil eder. Peki, müşteki tam olarak kimdir? Hukuk sistemimizde ne anlama gelir, hakları ve sorumlulukları nelerdir? Bu makalede, müşteki kavramını sadece yasal bir terim olmaktan çıkarıp, adalet arayışındaki her bireyin içselleştirebileceği bir "hak mücadelesi" olarak ele alacağız. Bir suçun mağduru olmakla başlayan bu yolculukta, müştekinin sesinin nasıl bir yargı sürecini şekillendirdiğini derinlemesine inceleyeceğiz.
Muvafakatname, bir kişinin, başka bir kişi ya da kurum tarafından kendisiyle ilgili bir işlemin gerçekleştirilmesine açık rızasını yazılı olarak beyan ettiği resmi belgedir. Bu belge, kişi hak ve özgürlüklerinin korunması açısından büyük önem taşır. Hukuken geçerli bir muvafakatname, taraflar arasında hak doğurucu ya da sınırlayıcı etkiler oluşturabilir. Genel anlamda muvafakatname, bir işlem yapılmadan önce ilgili kişinin iznini belgelemek için düzenlenir. Özellikle velayet, tapu işlemleri, seyahat izinleri, sağlık uygulamaları, eğitim ve iş hayatında sıkça karşılaşılan belgelerden biridir.
Tüzel kişi, insan olmayan ama hukuken kişi gibi kabul edilen, kendi hak ve yükümlülükleri olan kurum ve yapıları tanımlayan bir kavramdır. Gerçek kişiler yani bireyler gibi doğmazlar, ancak hukuki olarak kurulur ve tüzel kişilik kazandıkları andan itibaren mal alabilir, borçlanabilir, sözleşme yapabilir, dava açabilir ya da davalı olabilirler. Şirketler, dernekler, vakıflar, belediyeler, sendikalar ve bazı devlet kurumları tüzel kişi örnekleridir. Her tüzel kişinin amacı, yapısı ve faaliyeti farklı olabilir ancak hepsi hukuki anlamda bağımsız bir kimliğe sahiptir.
Vasi, Arapça kökenli bir kelimedir ve Türkçeye “koruyucu, gözetici, yönetici” anlamlarıyla geçmiştir. Hukuki anlamda vasi, fiil ehliyeti kısıtlanmış ya da tamamen kaldırılmış kişilerin, yani küçüklerin, zihinsel engellilerin veya bazı özel durumdaki kişilerin haklarını ve menfaatlerini korumak amacıyla mahkeme kararıyla atanan kişidir. Bu kişiler adına malvarlığı yönetimi, sözleşme yapma, dava açma gibi yetkileri üstlenir.
Popüler içerikler
“Aleyhine” kelimesi, Türkçede genellikle bir kişinin, kurumun veya görüşün zararına, karşısına veya çıkarlarına ters olacak şekilde gelişen durumları ifade etmek için kullanılır. Bu kelime bir zıtlık, karşıtlık ya da olumsuz sonuç bildirir. Anlam bakımından "aleyhinde" kelimesiyle eşanlamlıdır ve özellikle hukuki, toplumsal ve gündelik dilde yaygın bir şekilde yer bulur.
Bürokrasi, kelime anlamı olarak "büro" (ofis) ve "krasi" (yönetim) sözcüklerinin birleşiminden oluşur ve en genel anlamıyla bir devletin veya büyük bir organizasyonun idari yapısını ifade eder. Bu yapı, işlerin belirli kurallar, hiyerarşik düzenlemeler ve yazılı belgeler aracılığıyla yürütülmesini sağlar. Bürokrasi, kamu kurumları başta olmak üzere, büyük ölçekli özel şirketlerden üniversitelere kadar geniş bir alanda karşımıza çıkar. Amaç; düzen, verimlilik, eşitlik ve hesap verebilirlik sağlamak olsa da, aşırıya kaçtığında hantallık, kırtasiyecilik ve halkla arasına mesafe koyma gibi sorunlara da yol açabilir.
Her ülke, sınırları içinde kimlerin kalıp kimlerin kalamayacağına kendi yasaları çerçevesinde karar verir. Bu çerçevede verilen en net kararlardan biri de, “deport” yani sınır dışı etme işlemidir. Deport, bir yabancı uyruklu kişinin ülke topraklarını terk etmesi gerektiğini ifade eder. Bu karar, genellikle kamu düzenini tehdit eden, vize ya da oturum süresini ihlal eden veya yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan kişilere karşı uygulanır. Türkiye’de bu sürece dair düzenlemeler, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile belirlenmiştir. Her ne kadar hukuki bir terim gibi görünse de deport kararı, çoğu zaman bir insanın yaşantısını kökten değiştiren bir karardır. Gidilmek istenmeyen bir ülkeye dönüş, kurulmuş bir yaşamın yarıda kesilmesi veya yalnızca yabancı olmakla suçlanmak gibi ağır sonuçları olabilir. Her sınır dışı kararı aynı gerekçeye dayanmaz. Kimisi bir oturum izni yenilemeyi unuttuğu için, kimisi kamu düzenini tehdit ettiği öne sürülerek, kimisi ise belge eksikliği nedeniyle bu sürece dahil olur. Ancak ortak nokta şudur: Deport kararı, idarenin yabancı kişiye artık bu topraklarda kalamayacağını resmi olarak bildirmesidir.
Depozito, günlük hayatta özellikle kira ilişkilerinde sıklıkla karşımıza çıkan bir terimdir. Ancak sadece kiracılıkta değil, araç kiralamadan otel rezervasyonlarına, abonelik sistemlerinden ticari anlaşmalara kadar geniş bir yelpazede kullanılır. Peki, depozito nedir ve neden bu kadar önemlidir? En yalın hâliyle depozito; bir mal veya hizmetin kullanımına başlamadan önce, oluşabilecek zarar, eksiklik ya da sorumlulukların teminatı olarak verilen güvence bedelidir. Kiracılık ilişkilerinde ise bu bedel, kiracının taşınmazda zarar oluşturması ya da kira borcunu ödememesi durumunda ev sahibi tarafından kullanılmak üzere alınır.